30 Aralık 2010

NE ŞİDDET, NE LİNÇ, SADECE HERKESE EŞİT ADALET!

NE ŞİDDET, NE LİNÇ, SADECE HERKESE EŞİT ADALET!

Galatasaraylılardan spor kamuoyuna bir çağrı:

26 Aralık 2010 tarihinde Florya Metin Oktay tesislerinde oynanan U17 Galatasaray-Fenerbahçe maçının devre arasında yaşanan nahoş olaylar kamuoyunu üzmüş ve korkutmuştur. Profesyonel sporun eşiğinde bulunan çocuk yaştaki gençlerin her ne sebeple olursa olsun şiddete maruz kalmalarının mazur görülecek hiç bir yanı yoktur.

Kınama, üzüntüleri dile getirme, ihmalden dolayı özür dileme ile sınırlı tepkilerin ve ilgili federasyonlar tarafından kulüplere yönelik verilen muhtelif cezaların bugüne kadar şiddetle mücadeleye dişe dokunur bir katkısı olmadığı aşikardır. Bu boşluğu doldurma iddiasıyla hazırlanan Sporda Şiddetle Mücadele Yasa Tasarısı’nın ana amacı da şiddeti tetikleyen, körükleyen, şiddet olaylarının önüne geçilemez düzeyde kitleselleşmesine yol açan bütün unsurların bilaistisna tespiti, cezalandırılması ve spor müsabakalarının dışına atılmasıdır.

Dehşet ve ibretle izlemekteyiz ki, 26 Aralık 2010 tarihinden bugüne kadar Galatasaray – Fenerbahçe U17 maçında çıkan olaylarla ilgili süreç, gerek medya gerekse her iki kulübün yöneticileri tarafından, öngörülebilecek en vahim şekilde ele alınmaktadır. 

Yazılı ve görsel medyaya yansıyan ve kamuoyuna sunulan bilgi ve yorumlar, olayı aydınlatma ve benzer olayların tekerrürüne mani olma isteğinden çok, insanların özel hayatlarını ve bilgilerini deşifre etmeye varan bir dezenformasyon bombardımanı şeklinde sürdürülmektedir. Öncelikle bütün bu süreçte yayınlanan görüntüler eksiktir. Kamuoyuna sunulan bilgiler, olayların tamamının sağlıklı ve rasyonel algılanmasını sağlamaktan uzaktır. Bu şekliyle de kolayca saha içinde kalması sağlanabilecek bir tartışmanın, seyircilerin müdahil olduğu bir şiddet eylemine dönüşmesine nelerin yol açtığı gündem dışı bırakılmaktadır.

Üstüne üstlük bu eksik ve yanıltıcı teşhis, giderek, insanların özel hayatını görsel ve sesli ifşa eden gerçek ve tüzel kişiler hakkında çeşitli hapis ve para cezası öngörmekte olan TCK’nun 134. maddesi hilafına açıkça suç unsuru içeren bir linç kampanyasına dönüşmüştür. 

Pazar gününden beri FBTV’den aldığı görüntülerle eksik ve yanlı haber yapan NTV ve NTVSpor kanalı ile, saat başı olayla ilgili gözaltına alınan kişilerin isimlerini ve ne iş yaptıklarını ifşa eden FBTV yasayı alenen ihlal etmektedirler. Bu yayınlar, sosyal paylaşım alanlarında ve taraftar sitelerinde çeşitli kullanıcı isimleriyle tehdit girişimlerine de yol açmaktadır.

Uygulanan şiddet ve yapılan hataların karşılıklı olduğu açıktır. Adalet eşit dağıtılmalıdır. Bir şiddet olayından ders çıkartmak, gerçeklikten kopmak ve yargı sürecine girmiş olan failleri, yasaları hiçe sayarak bir linç kampanyasının hedefi haline getirmek değildir. Tam aksine, adaletin bu suretle eksik tecellisi, yasal sorumluların görevlerinin gereğini yerine getirmemeleri ve linç kültürü vicdanlarda daha vahim yaraların açılmasına neden olur.

Bu çerçevede:
1 – 26 Aralık 2010 tarihinde Florya Metin Oktay tesislerinde oynanan U17 Galatasaray-Fenerbahçe maçı devre arasında yaşanan olayların seyirciyi de kapsayacak şekilde büyümesinde ağır sorumluluğu bulunan ve görgü tanıklarınca biri Fenerbahçe takımı görevlisi, digeri üzerinde kahverengi deri mont olan en az iki kişinin soruşturma kapsamına alınması en azından hukuki bir zorunluluktur. Ayrıca, bu insanların yayınlanan görüntülerde de Galatasaraylı oyuncuları yumrukladıkları net olarak görülmektedir.

2 – Sorumsuz ve medya etiğine uymayan yayınları yapan kanallar ile sosyal paylaşım alanlarında gözaltına alınan kişileri ve ailelerini tehdit edenlerin internet üzerinden işlenen suçlar kapsamında, haklarında gerekli işlemlerin yapılması; ayrıca bu tür yayınların “Devam eden bir dava ile ilgili” olmaları hasebiyle acilen durdurulması hukuk ve adalet adına diğer bir sorumluluktur.
Bütün bu fotoğrafta, asıl ibret verici olan, Galatasaray ve Fenerbahçe yönetimlerinin sergiledikleri tutumdur. 

TFF’nin ifadesiyle, Sporda Şiddet Yasası ve bu yasa çerçevesinde beklenen tavır değişiklikleri içinde en önemlisi, kulüp yöneticilerinin kendi kulüplerinin en önemli çıkarının şiddetin önlenmesi olduğunda birleşmeleridir.

26 Aralık 2010 U17 maçı sonrası Fenerbahçe yönetiminin tutumu hiç de şaşırtıcı değildir. Gerek kendi televizyon kanalları, gerekse medya uzantıları vasıtasıyla süratle bir mağdur/saldırgan temeli oluşturulmuş, yukarıda belirtilen yasadışılığa aldırılmaksızın bu temelde bir kampanya açılmış durumdadır. Böylesi sağlam bir kurguyu bu kadar hızlı sahneye koyanlardan, olayların başlamasına yol açan oyuncularını ve görevlilerini sportif olarak cezalandırma yoluna gitmelerini ve kendi müdahale alanları dahilindeki diğer tahrikçileri yargı sürecine katmalarını beklemek büyük saflık olacaktır.
Şaşırtıcı olan, görünürde şiddetle mücadele uğruna kendi kulüplerinin mağduriyetine aldırmayan Galatasaray Spor Kulübü yöneticilerinin tutumudur.Tavırları şiddetle mücadelenin ruhuna uygun görünmekle birlikte, olayların bütünüyle aydınlatılmasına; eksik görüntü ve tanıklıkların yargıya iletilmesine; halen yargıya intikal etmiş olanlar dışında başka sorumluların da yargılanmasına katkıda bulunmamak, fiilen şiddete çanak tutmaktır.

GSK Yönetim Kurulu olaylar karşısındaki mevcut duruşuyla, son derece geniş bir taraftar kitlesi tarafından “kritik bir olayda rakip takımın üzüntüsünü paylaşan akl-ı selim yöneticiler” olarak değil, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün geçmiş pek çok olayda olduğu gibi bu olayda da kendisine çıkar sağlamaya çalışan geleneksel politikalarının destekçileri olarak algılanacaktır.

26 Aralık 2010 tarihinden bugüne kadar yaşanan süreç, bugüne kadarki şekliyle tüm spor kamuoyuna Sporda Şiddet Yasası’nın ne kadar elzem olduğunu değil, hangi düzeyde tedbir ve müeyyide içerirse içersin hiç bir yasanın, uygulamada adalet hiçe sayıldığı, günlük çıkar ve düşmanlıklar alenen körüklenmeye devam edildiği müddetçe hiç bir faydası olamayacağını ispat etmektedir. 

Spor müsabakalarında şiddeti bitirmek için adil uygulamaların yeni yasal düzenlemelerden daha önemli olduğunun bilinciyle, 26 Aralık 2010 tarihinde yarım kalan Galatasaray – Fenerbahçe arasındaki maç dahil olmak üzere geçmiş bütün spor müsabakalarında vuku bulmuş şiddetin her türlüsünü bütün kalbimizle bir kez daha kınıyoruz.

GALATASARAYLILAR

20 Aralık 2010

Dogru Giden Tek Şey : Parçalı Forma

Umutlarla başladığımız sezonu yarıladığımızda; kimsenin aklına getiremeyeceği, Fenerli bir taraftarın bile dileyeceğindan daha kötü bir durumdayız.

Büyük planlar kurduğumuz teknik heyeti yollamışız, takımın 2 büyük yıldızını küstürmüşüz-uyuşamamışız ve göndermekten beter etmişiz, yıllar sonra Avrupa'ya eleme turunda veda etmişiz ve devre arasına eksi (-) averajla girmişiz. Bunca kötülüğün yanında sezona başlarken parçalı formaya da hasret kalıyorduk. Alternatif forma olarak çıkartılan Aslanlı ve Mercan formaları giyerek reklamını yapıyorduk Galatasaray şirketi olarak.

Sezona Eurocup maçları altında OFK Belgrad maçları ile başladık ve Mercan forma ile tanıştık bu iki maçta. Daha sonraki 5 maçlık süreçte 4 defa Aslanlı formayı giyerek sahada sarı-kırmızı olamadık ki bu maçların yarısını son sezonunu yaşadığımız Ali Sami Yen'de oynadık.

Metin Oktay'ın ölümünü andığımız gün oynayacağımız Gaziantep maçına resmi site Aslan'lı forma ile çıkacağımızı açıkladığı andan itibaren taraftarta homurdanmalar haklı olarak başladı. Böylesi bir günde de Parçalıyı Gaziantep'in bütün formalarının parçalı ile renk karmaşına yol açacağını sebebiyle de olsa giyemem son derece acıydı.

Gaziantep maçına kadar 1 kere tercih ettiğimiz parçalı formayı daha sonra hiç çıkartmadık Ali Sami Yen'de.

İlk yarı boyunca ufak bir excel çalışması yapıp formaların giyilme durumunu çıkarttım.

Detaylı şekilde yazmaya gerek yok...
İlk yarı 22 maçın 13'ünde Parçalı giyip %60'a yakın bir oranla sahaya orjinal formamızla çıkmışız. Daha da önemlisi %75'e yakın bir oranla ASY'de parçalı forma giymişiz ki bu oran önceki senelere göre çok daha yüksek. 
Ajax, Barcelona, PSG gibi klasikleşmiş olan parçalı formamızı Alisamiyen'de %75'den daha az bir oranda giymek klasikleşmiş formaya ihanettir bana göre.

İkinci tabloda da maç maç hangi formayı giydiğimizi oluşturmuştum.

Her ne kadar içindekilerin çoğu parçalının hakkını vermiyor olsa da, sahada parçalıyı görmek son derece mutlu ediyor beni.
Şimdiye kadar giden sezonun sonunda umarım tek güzel şey olarak yine parçalı formadan bahsediyor olmayız.

Galatasaray Formaları isimli blog'da aynı konuya değinmiş. Geçen senelerde yaptıkları çalışmalar çok hoşuma gitmişti ve Ağustos ayında bu excel'e o çalışmaları örnek alarak başlamıştım. Günümüz formaları olsun, alternatif öneriler olsun, tarihteki formalarımız olsun çok güzel çalışmalar yapan bir blogtur kendileri.

20 Ekim 2010

Elveda Kıvırcık Adam: Frank Rijkaard

2009 sezonu sonunda Bülent Korkmaz’ın ayrılacağını hepimiz geldiği gün biliyorduk. Önceki sezonda yönetim yaptıkları transferlerle bizlere umut veriyordu, yeni Galatasaray’ın temellerini 2008’de atmaya başladığımızı düşünüyorduk.

Ortadaki isimler herkesi heyecanlandırıyordu. G.Houllier gelirse ve Lyon ve özellikle L’Pool’daki oluşumu bizim içinde gerçekleştirebileceğini düşünüyorduk. Schuster’i ve daha nicesini değerlendiriyorken şapkadan tavşanı çıkartmıştı yine yönetim, hem de öyle böyle bir tavşan değil, Barça’nın belki de son 20 yıldaki en başarılı 2 döneminden birinin hakimi Frank Rijkaard’ı getirmiştik İstanbul’a.

19 Ekim 2010

Peki Ya Taraftar?


İçinde bulunduğumuz bu sıkıntılı günlerde TV, basın, internet siteleri ve bloglarda takımın bu durumda olmasının sorumluları tartışılıyor. Rijkaard, yönetim ve futbolcular bu mecralarda hatalarıyla beraber sıralanıyorlar. Tabii ki biz de bu konuyla ilgili bir değerlendirme yapacağız ama benim bu yazıda değinmek istediğim konu başlıkta da görüldüğü gibi taraftar odaklı. Takımın kötü gidişatını taraftara mal etmek gibi bir dengesizlik yapmayacağım ama düşünmemiz gereken en önemli noktalardan biri de özellikle taraftar üzerine düşen görevi ne kadarıyla yerine getirebiliyor.

17 Ekim 2010

GÖKSENİN KÖKSAL

Genç Erkekler GS-fb maçı;
Oyuncumuzun istatislikleri:38 sayı, 16 ribaund, 5 asist...
Doğal olarak maça damgasını vuran isim!!!!



İki senedir Basketbol Takımımızın Altyapısı'nda bu isim konuşuluyor. Göksenin Köksal. Gerçekten bir yıldız aday adayıydı. Bugünkü Erdemir maçını izledikten sonra yıldız adaylığına terfi ettiğini rahatça söyleyebilirim. Kendisi daha 19 yaşında olmasına rağmen, Euroleageu seviyesinin bile üstünde fiziği(1.95m boy ve hiç abartıyorum M.Jordan 19 yaşındayken o kadar fizikli değildi,inşallah Göksenin de kendisini geliştirir), oyunu bir oyun kurucu gibi süzmesi(altyapıda 1-2-3 pozisyonlarına oynamış olmasının avantajı), akıllı ve dirençli savunması, oyuncumuzun yatsınmaycak iyi yönleridir. En önemli özelliği ise winner olması. Bu özellikleri ile Milli Takım'a bu sene seçileceği kanattindeyim. Hiç mi eksiği tabiki var. Şu anlık en büyük zaafı dış atışları olarak gözüküyor. Bu eksiğini de Oktay Mahmudi ve takım arkadaşları Haluk ve Rochestie ile çalışarak gidereceği kanaatindeyim. Bir de maçlara süre alarak kendine güvenini iyice kazanacaktır. Yıllar sonra Kerem Tunçeri'nin ardından altyapıdan bir yıldız çıkartıyoruz. Hadi hayırlısı.



Not:Sarı Kırmızı ayakkabalar cuk oturmuş.

10 Ekim 2010

Alt Yapı ve Scouting

                                        

Sayın Adnan Polat her yerde açıklama yapıyor. Stadı bitiriyoruz, kulübü mali borçtan kurtarıyoruz, hocamız dünya çapında, transferlerimiz tam isabet, scoting ekibi kuruyoruz,altyapıyı geliştiriyoruz. En sonda söylediğini en başta yapsa idi, 3 senedir altyapıdan 3 oyuncu A takıma çıkıp(Barış ve Musatafa Sarp'ın yerine), doğru düzgün scout ekibi olup, Volkan Şen ve Sercan'ı iki sene önce almış olsa idi, şu anda stat bitmiş(Bir kere Şampiyonlar Ligi'ne girse idik elimizde fazladan 20 milyon $ olucaktı ve bunu rahatca stadın yapımına harcardık) , takımın sportif olarak başarılı ve taraftarda mutlu olurdu. Çok zaman kaybettik ama çözüm için ne yapılmalı? Çok basit Ajax ve Lyon iyi incelenip, bu modeller takımımıza uygulanmalıdır.

6 Ekim 2010

Futbolda Kötü Zemin

Yıllardır Türk futbolundaki sorundur stadyumların zemini. Belirli periyotlarda yenileniyordur elbet fakat hiç bir zaman çimlerimiz de çok iyi dediğimi hatırlamıyorum ben.


Şehirler 4 mevsimi bolca yaşıyor, yağmuru, karı, güneşi gören çimlerin bozulması futbol oynamayı güçleştirdiği gibi sakaklıklara da yol açıyor. Bucaspor'un sahasının ne halde olduğunu canlı yayında gördük. Topa vurunca, Bilica'nın açtığı çukur gibi çukurlar oluşur çimlerizde, futbolcuların ayağı takılır sakatlanır. Hakan Şükür'ün sakatlandığını hatırlıyorum sahanın zemini yüzünden ve ufak bir brainstorming ile bir kaç sakatlık daha hatırlayabiliriz kısa sürede.

5 Ekim 2010

Cimbomum | Dergi

94 yılı... İstanbul'a yeni taşınmış ilkokul 5'e giden bir çocuktuk daha. Galatasaray'ı Pazar akşamları TRT'den takip eden bir çocuk olarak maçları da gündüzleri radyoyu açıp dinlerdim.

Cimbomum dergisi de o zamanlar çıkmıştı, 25 yaş üstü hatırlar rahatça.Her hafta çıkan dergi belki çok kaliteli bir yapım değildi, yazı tarzı gayri-ciddiydi ama o zamanki çocuk ben için tam da olması gerektiği gibiydi.


4 Ekim 2010

Ulan Galatasaray !!!

Bugün okudum bu yazıyı, ekşisözlükten bloom nickli arkadaş paylaşmış zamanında. Bu günlerde böyle yazılara ihtiyaç var bence. 

Hagi'nin hırsı, Kewell'ın yüzündeki gülümseme, ilk yarısını 0-2 önde kapattıkları maçı 3-2 kaybeden Real Madrid'li futbolcuların şaşkınlığı, 5 metreden vurduğu kafayı Taffarel'in nasıl çıkardığını anlamaya çalışan Henry'nin boş gözlerle etrafa bakışıdır Galatasaray. Hagi'nin 30 metreden çatala astığı golün arkasından Sabri Ugan'ın attığı çığlık; Ömer Üründül'ün kupa gelince dudaklarından dökülen "korkunçç bir şeyy" feryadıdır. çıkık omzuna aldırmadan maça devam eden Bülent kaptan'ın inancına; uefa finalindeki son penaltıyı gole çeviren Popescu'nun deparına; Fatih Terim'in gözyaşlarına; Metin Oktay'ın "bizi sevenleri üzmeyelim baba" cümlesine bakmak gerekir ona dair sevginin ne olduğunu; nasıl bir şey olduğunu anlayabilmek için. Kimi zaman Meksika'da bir hapishane duvarında çıkar karşına adı, kimi zaman Ryan Giggs'in kariyerine dair anlattığı bir hikayede ya da Gregory Coupet'in bir röportajında... unutturmaz kendini, unutamazsınız. Türkiye denince Galatasaray gelir aklına dünyadaki bir çok kişinin. Hakan Şükür gelir, Hagi gelir, Popescu gelir, Fatih Terim gelir.

Galatasaraylı olmak, torununa, çocuğuna, arkadaşına, kardeşine anlatacak bir şeylerinin olmasını sağlar. Turgay Şeren'den bahseder eskiler, Coşkun Özarı'dan bahseder, Prekazi'den bahseder, Metin Oktay'ı düşürmez dilinden misal. Şampiyon kulüpler kupası'ndaki yarı finali anlatırlar. efsanevi Manchester maçlarına değinmemek olur mu? onu da yaparlar. ya da Neuchatel maçlarını. Biraz daha yaklaşırsın bugüne, 4 yıl üst üste şampiyonluk ve akabinde hiç yenilgi almadan gelen uefa kupası, süper kupa... 17 mayıs 2000 hani. Türkiye'nin tek yürek olduğu gün. Dünya üçüncüsü olan milli takım'ın ilk 11'indeki 7 futbolcu. Sivas'ta 5-3 biten maçta arda'nın hırsı; Hasan Şaş'ın umudu; Cevat hoca'nın inancı meze olur muhabbetlere.

Galatasaraylı olmak, futbol mevzubahis ise, yılmamayı öğrenmektir. Mamuttur galatasaray zira. 1-2'lik maçı son 10 dakikada 3-2 kaybeden Maldini'li Milan'ın sahadaki "n'oluyor a... k..." duruşudur. 10 kişi kalan takımın mücadelesini gören Arsene Wenger'in yüzündeki endişedir.

Yenilmiyor mu? Yeniliyor. Fark yemiyor mu en büyük rakibinden? yiyor. Adı sanı duyulmamış takıma elenip avrupa'ya veda etmiyor mu? ediyor. ama ne fark eder ki? neyi değiştirebilir tüm bunlar? sevgisini mi eksiltir taraftarının; inancını mı azaltır; daha az bağırmasını mı sağlar tribünde? hiçbiri.. hiçbirini yapamaz. o yüzden galatasaraylılık sadakat ister. sabır ister; her koşulda bağrına basmayı gerektirir takımı. kaypak aşklar gibi günübirlik olmamıştır; ezeldir, ebed olacaktır.


 Kötü günler yaşıyoruz, yaşadıkta zamanında, ilerde de yaşayacağız. Önemli olan, bize düşen görevde bu günlerde Galatasaray'a sahip çıkmak. 

2 Ekim 2010

K.Karabükspor 2 - 1 Galatasaray | Futbol Bunun Neresinde

Zor deplasman dendi, Arda-Baros yoksa takımın yarısı yok dendi, kötü zemin dendi, ne idüğü belirsiz bir hakem dendi, Emenike’yi tutacak Servet kadro dışı dendi, 12 sene önce Hagi’nin golü dendi…
Biz ne dedik? Umut var dedik, Cernat’ı kitlersek Emenike defansın içinde boğulur 5’te 15 yaparak döneriz İstanbul’a dedik.