1984 yılı Galatasaray tarihi için çok önemli bir yıl olacaktı. Galatasaray teknik direktöreü Tomislav Ivic, sezonun açılmasına kısa bir zaman kala İtalya'dan teklif aldığını öne sürerek takımdan ayrılmıştı. Dönemin başkanı Ali Tanrıyar, -klübun bu günlere gelmesindeki payı yadsınamaz- takımın başına kısa sürede başarılı bir hoca getirmesi gerekmişti. Alp Yalman ve Faruk Süren Derwall ile görüşmek için Almanya'ya gitmiş fakat ısrarla hayır yanıtı almıştı en başlarda. Konuşmalar aşamasında İstanbul'a gelen Derwall; klübü, tesisleri, antreman sahalarını gördükten sonra yöneticilerin ona yaklaşımı ve klübun uzun vadeli bir değişim amaçlaması sonucunda Galatasaray'ın antrenörü olmayı kabul eder.
1984 yılı |
Galatasaray'ın başına geçtiği gibi, o zamanlar henüz yeni olan Florya tesislerine çim saha ve kondisyon merkezi kurulması gerekliliğini vurgulayan Jupp, futbolcuların hep kum sahada, çamurlu zeminde oynadıkları için topa kayarak müdahale etme hakkında bilgi sahibi olmadıklarından şikayetçi oluyordu. Derwall'e verilen söz doğrultusunda 1979 Almanya-Türkiye maçındaki Türk oyuncular takıma kazandırılmaya başlanıyor ve bu doğrultuda, Gençlerbirliği'nden İsmail Demiriz, Kocaelispor'dan Yusuf Altıntaş, Bursaspor'dan Semih Yuvakuran, B.Dortmund'dan Erdal Keser ve o zamanın ünlü kalecisi Zoran Simoviç kadroya katılıyordu.
Takım ile antrenmanlara başladığı zaman içinden "Bundan daha kötü başlangıcı Alaska'da yapabilirim" diye geçirse de genç takımı çalıştıran Mustafa Denizli'yi asistan olarak yanına aldıktan sonra takım ile uyumu başarılı şekilde artmıştı.
Geldiği ilk sezon ligde gelen 5.lik taraftarı üzsede(34 maçta 36 puan), 3 büyükleri sırasıyla yenerek Türkiye Süper Kupası'nı alınması Derwall'i taraftarın sevgilisi yapmıştı.
Türkiye'de 2.yılına girerken buradaki futbola da alışan Derwall takıma Erhan Önal, İlyas Tüfekçi ve Prekazi gibi oyuncuları katıp yenilmez takımı kuruyordu. Bu sezon Avrupa'da Feldkamp'ın B.Uerdingen takımına elenerek Avrupa'ya veda eden Galatasaray namağlup bitirdiği sezonu 56 puan ile bitirip gol averajı ile şampiyonluğu Beşiktaş'a bırakıyordu.
Raşit - Ahmet - Cüneyt - Erhan - Yusuf - Simoviç Adnan - Halil İbrahim - Arif - Prekazi - Bülent |
14 senelik bu çile bitsin artık bu sene
Klüpte 3.sezonuna giren Derwall artık kendisini Türkiye'de kabul ettirmişti, Galatasaray'ın oynadığı oyun herkese farklı geliyordu. Defans oyuncularının hücuma katkı yapması, orta sahada yoğun pres, kanatlardan yapılan hızlı bindirmeler ve kaleye atılan şut oranındaki yükseklik,sahaya yansıyan özelliklerinden bir kaçıydı sadece.
3.sezona Uğur Tütüneker, Savaş Koç ve Mirsad Kovaçeviç gibi oyuncular transfer ediliyor, takım sezon boyunca Beşiktaş ile şampiyonluk için çekişiyordu. 4 hafta kala Derwall'in "Napoli 61 yıl şampiyon olamamıştı, Galatasaray 14 yıl olamamış, çok mu" demeci, taraftarın Florya'yı basması ve Derwall'i tartaklamasına yol açmış, Derwall ayrılma kararı almışsa da yönetimin ısrarları sonucunda takımda kalmıştı.
1986-1987 sezonu |
Sondan bir önceki hafta Beşiktaş'ın Denizli deplasmanında son dakikalarda yediği gol Galatasaray'ı son haftaya girerken puan farkıyla lider yapıyordu. Artık son maç, Eskişehir maçı. Taraftarın SamiYen'i hınca hınç doldurduğu maç "14 senelik bu çile bitsin artık bu sene" tezahüratı ile hala herkesin hafızalarındadır. Maç sonunda kazanılan şampiyonluk için Avrupa Şampiyonluğundan bile önemli, daha mutluluk verici olduğunu söyleyen Derwall, artık teknik direktörlüğü yanında yetişen Mustafa Denizli'ye bırakıp kendisi danışman sıfatıyla görev yapacaktı.
Derwall-Denizli ortaklığı ile 87-88 sezonuna giriliyordu. Geleceğin temelleri artık atılmışt birlikte oynamaya alışmış takıma o zamanın gol krali Tanju Çolak eklenmişti. O sezon Şampiyon Klupler Kupası ilk turunda PSV'ye elenilsede, o sene kupa şampiyonu olan PSV tek mağlubiyetini Galatasaray'dan alıyordu. Taraftar artık Avrupa duy sesimizi tezahüratları ile takımın uluslararası alanda alacağı sonuçlara inancını gösteriyordu.
Sezon sonu geldiğinde Derwall sağlık sorunları ciddileşmeye başlayınca görevini bırakıyordu. Ayrılmasının mümkün olmadığı, içimizden biri olduğu kabul edilmişti artık onun. Bizden biriydi, gençlerle futbol sohetleri yapan, malzemecisinden aşçısına, tüm ekibi ile arkadaş olan, ufağından kompleks sahibi olmayan bu Alman için Galatasaray sadece resmi olarak bitiyordu 1988'de.
Derwall'i sadece Galatasaraylılar olarak sevmedik, ülke olarak sevdik ve benimsedik. Ülkemize günümüzde de kariyerli, Avrupa şampiyonluğu sahibi hocalar da geliyor, ama hiç biri Derwall'in yanından geçemiyor. Onu eşsiz kılan özellikleri belki o zamanın koşullarının çok düşük seviye olmasından, belki kendisin özverisinden kaynaklıydı ama Türkiye birçok şeyi ondan öğrendi. Rakip takımı gerektiği zaman övmeyi, doğruları söylemek adına karşısına yönetim dahil herkesi almayı, futbolcuları kendi çocuğu gibi sevmeyi, Türk futbolunun Avrupa'ya açılma gereksinimini, yanında yardımcı yetiştirip kendi görevini ona devretmeyi Derwall göstermiştir hepimize.
Günümüz futbolunu değerlendiriyor isek; kendini futbola adamış bu adamı takımımıza kazandırmamız bizi bugünlere getiren en büyük faktörken, aldığı başarılar sonucu Şef Gümüş Kıvrım lakabını almış Jupp Derwall'i böyle bir yazı ile anmak gerekirdi.
Seni hiç bir zaman unutmayacağız Herr Derwall...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder