30 Aralık 2010

NE ŞİDDET, NE LİNÇ, SADECE HERKESE EŞİT ADALET!

NE ŞİDDET, NE LİNÇ, SADECE HERKESE EŞİT ADALET!

Galatasaraylılardan spor kamuoyuna bir çağrı:

26 Aralık 2010 tarihinde Florya Metin Oktay tesislerinde oynanan U17 Galatasaray-Fenerbahçe maçının devre arasında yaşanan nahoş olaylar kamuoyunu üzmüş ve korkutmuştur. Profesyonel sporun eşiğinde bulunan çocuk yaştaki gençlerin her ne sebeple olursa olsun şiddete maruz kalmalarının mazur görülecek hiç bir yanı yoktur.

Kınama, üzüntüleri dile getirme, ihmalden dolayı özür dileme ile sınırlı tepkilerin ve ilgili federasyonlar tarafından kulüplere yönelik verilen muhtelif cezaların bugüne kadar şiddetle mücadeleye dişe dokunur bir katkısı olmadığı aşikardır. Bu boşluğu doldurma iddiasıyla hazırlanan Sporda Şiddetle Mücadele Yasa Tasarısı’nın ana amacı da şiddeti tetikleyen, körükleyen, şiddet olaylarının önüne geçilemez düzeyde kitleselleşmesine yol açan bütün unsurların bilaistisna tespiti, cezalandırılması ve spor müsabakalarının dışına atılmasıdır.

Dehşet ve ibretle izlemekteyiz ki, 26 Aralık 2010 tarihinden bugüne kadar Galatasaray – Fenerbahçe U17 maçında çıkan olaylarla ilgili süreç, gerek medya gerekse her iki kulübün yöneticileri tarafından, öngörülebilecek en vahim şekilde ele alınmaktadır. 

Yazılı ve görsel medyaya yansıyan ve kamuoyuna sunulan bilgi ve yorumlar, olayı aydınlatma ve benzer olayların tekerrürüne mani olma isteğinden çok, insanların özel hayatlarını ve bilgilerini deşifre etmeye varan bir dezenformasyon bombardımanı şeklinde sürdürülmektedir. Öncelikle bütün bu süreçte yayınlanan görüntüler eksiktir. Kamuoyuna sunulan bilgiler, olayların tamamının sağlıklı ve rasyonel algılanmasını sağlamaktan uzaktır. Bu şekliyle de kolayca saha içinde kalması sağlanabilecek bir tartışmanın, seyircilerin müdahil olduğu bir şiddet eylemine dönüşmesine nelerin yol açtığı gündem dışı bırakılmaktadır.

Üstüne üstlük bu eksik ve yanıltıcı teşhis, giderek, insanların özel hayatını görsel ve sesli ifşa eden gerçek ve tüzel kişiler hakkında çeşitli hapis ve para cezası öngörmekte olan TCK’nun 134. maddesi hilafına açıkça suç unsuru içeren bir linç kampanyasına dönüşmüştür. 

Pazar gününden beri FBTV’den aldığı görüntülerle eksik ve yanlı haber yapan NTV ve NTVSpor kanalı ile, saat başı olayla ilgili gözaltına alınan kişilerin isimlerini ve ne iş yaptıklarını ifşa eden FBTV yasayı alenen ihlal etmektedirler. Bu yayınlar, sosyal paylaşım alanlarında ve taraftar sitelerinde çeşitli kullanıcı isimleriyle tehdit girişimlerine de yol açmaktadır.

Uygulanan şiddet ve yapılan hataların karşılıklı olduğu açıktır. Adalet eşit dağıtılmalıdır. Bir şiddet olayından ders çıkartmak, gerçeklikten kopmak ve yargı sürecine girmiş olan failleri, yasaları hiçe sayarak bir linç kampanyasının hedefi haline getirmek değildir. Tam aksine, adaletin bu suretle eksik tecellisi, yasal sorumluların görevlerinin gereğini yerine getirmemeleri ve linç kültürü vicdanlarda daha vahim yaraların açılmasına neden olur.

Bu çerçevede:
1 – 26 Aralık 2010 tarihinde Florya Metin Oktay tesislerinde oynanan U17 Galatasaray-Fenerbahçe maçı devre arasında yaşanan olayların seyirciyi de kapsayacak şekilde büyümesinde ağır sorumluluğu bulunan ve görgü tanıklarınca biri Fenerbahçe takımı görevlisi, digeri üzerinde kahverengi deri mont olan en az iki kişinin soruşturma kapsamına alınması en azından hukuki bir zorunluluktur. Ayrıca, bu insanların yayınlanan görüntülerde de Galatasaraylı oyuncuları yumrukladıkları net olarak görülmektedir.

2 – Sorumsuz ve medya etiğine uymayan yayınları yapan kanallar ile sosyal paylaşım alanlarında gözaltına alınan kişileri ve ailelerini tehdit edenlerin internet üzerinden işlenen suçlar kapsamında, haklarında gerekli işlemlerin yapılması; ayrıca bu tür yayınların “Devam eden bir dava ile ilgili” olmaları hasebiyle acilen durdurulması hukuk ve adalet adına diğer bir sorumluluktur.
Bütün bu fotoğrafta, asıl ibret verici olan, Galatasaray ve Fenerbahçe yönetimlerinin sergiledikleri tutumdur. 

TFF’nin ifadesiyle, Sporda Şiddet Yasası ve bu yasa çerçevesinde beklenen tavır değişiklikleri içinde en önemlisi, kulüp yöneticilerinin kendi kulüplerinin en önemli çıkarının şiddetin önlenmesi olduğunda birleşmeleridir.

26 Aralık 2010 U17 maçı sonrası Fenerbahçe yönetiminin tutumu hiç de şaşırtıcı değildir. Gerek kendi televizyon kanalları, gerekse medya uzantıları vasıtasıyla süratle bir mağdur/saldırgan temeli oluşturulmuş, yukarıda belirtilen yasadışılığa aldırılmaksızın bu temelde bir kampanya açılmış durumdadır. Böylesi sağlam bir kurguyu bu kadar hızlı sahneye koyanlardan, olayların başlamasına yol açan oyuncularını ve görevlilerini sportif olarak cezalandırma yoluna gitmelerini ve kendi müdahale alanları dahilindeki diğer tahrikçileri yargı sürecine katmalarını beklemek büyük saflık olacaktır.
Şaşırtıcı olan, görünürde şiddetle mücadele uğruna kendi kulüplerinin mağduriyetine aldırmayan Galatasaray Spor Kulübü yöneticilerinin tutumudur.Tavırları şiddetle mücadelenin ruhuna uygun görünmekle birlikte, olayların bütünüyle aydınlatılmasına; eksik görüntü ve tanıklıkların yargıya iletilmesine; halen yargıya intikal etmiş olanlar dışında başka sorumluların da yargılanmasına katkıda bulunmamak, fiilen şiddete çanak tutmaktır.

GSK Yönetim Kurulu olaylar karşısındaki mevcut duruşuyla, son derece geniş bir taraftar kitlesi tarafından “kritik bir olayda rakip takımın üzüntüsünü paylaşan akl-ı selim yöneticiler” olarak değil, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün geçmiş pek çok olayda olduğu gibi bu olayda da kendisine çıkar sağlamaya çalışan geleneksel politikalarının destekçileri olarak algılanacaktır.

26 Aralık 2010 tarihinden bugüne kadar yaşanan süreç, bugüne kadarki şekliyle tüm spor kamuoyuna Sporda Şiddet Yasası’nın ne kadar elzem olduğunu değil, hangi düzeyde tedbir ve müeyyide içerirse içersin hiç bir yasanın, uygulamada adalet hiçe sayıldığı, günlük çıkar ve düşmanlıklar alenen körüklenmeye devam edildiği müddetçe hiç bir faydası olamayacağını ispat etmektedir. 

Spor müsabakalarında şiddeti bitirmek için adil uygulamaların yeni yasal düzenlemelerden daha önemli olduğunun bilinciyle, 26 Aralık 2010 tarihinde yarım kalan Galatasaray – Fenerbahçe arasındaki maç dahil olmak üzere geçmiş bütün spor müsabakalarında vuku bulmuş şiddetin her türlüsünü bütün kalbimizle bir kez daha kınıyoruz.

GALATASARAYLILAR

20 Aralık 2010

Dogru Giden Tek Şey : Parçalı Forma

Umutlarla başladığımız sezonu yarıladığımızda; kimsenin aklına getiremeyeceği, Fenerli bir taraftarın bile dileyeceğindan daha kötü bir durumdayız.

Büyük planlar kurduğumuz teknik heyeti yollamışız, takımın 2 büyük yıldızını küstürmüşüz-uyuşamamışız ve göndermekten beter etmişiz, yıllar sonra Avrupa'ya eleme turunda veda etmişiz ve devre arasına eksi (-) averajla girmişiz. Bunca kötülüğün yanında sezona başlarken parçalı formaya da hasret kalıyorduk. Alternatif forma olarak çıkartılan Aslanlı ve Mercan formaları giyerek reklamını yapıyorduk Galatasaray şirketi olarak.

Sezona Eurocup maçları altında OFK Belgrad maçları ile başladık ve Mercan forma ile tanıştık bu iki maçta. Daha sonraki 5 maçlık süreçte 4 defa Aslanlı formayı giyerek sahada sarı-kırmızı olamadık ki bu maçların yarısını son sezonunu yaşadığımız Ali Sami Yen'de oynadık.

Metin Oktay'ın ölümünü andığımız gün oynayacağımız Gaziantep maçına resmi site Aslan'lı forma ile çıkacağımızı açıkladığı andan itibaren taraftarta homurdanmalar haklı olarak başladı. Böylesi bir günde de Parçalıyı Gaziantep'in bütün formalarının parçalı ile renk karmaşına yol açacağını sebebiyle de olsa giyemem son derece acıydı.

Gaziantep maçına kadar 1 kere tercih ettiğimiz parçalı formayı daha sonra hiç çıkartmadık Ali Sami Yen'de.

İlk yarı boyunca ufak bir excel çalışması yapıp formaların giyilme durumunu çıkarttım.

Detaylı şekilde yazmaya gerek yok...
İlk yarı 22 maçın 13'ünde Parçalı giyip %60'a yakın bir oranla sahaya orjinal formamızla çıkmışız. Daha da önemlisi %75'e yakın bir oranla ASY'de parçalı forma giymişiz ki bu oran önceki senelere göre çok daha yüksek. 
Ajax, Barcelona, PSG gibi klasikleşmiş olan parçalı formamızı Alisamiyen'de %75'den daha az bir oranda giymek klasikleşmiş formaya ihanettir bana göre.

İkinci tabloda da maç maç hangi formayı giydiğimizi oluşturmuştum.

Her ne kadar içindekilerin çoğu parçalının hakkını vermiyor olsa da, sahada parçalıyı görmek son derece mutlu ediyor beni.
Şimdiye kadar giden sezonun sonunda umarım tek güzel şey olarak yine parçalı formadan bahsediyor olmayız.

Galatasaray Formaları isimli blog'da aynı konuya değinmiş. Geçen senelerde yaptıkları çalışmalar çok hoşuma gitmişti ve Ağustos ayında bu excel'e o çalışmaları örnek alarak başlamıştım. Günümüz formaları olsun, alternatif öneriler olsun, tarihteki formalarımız olsun çok güzel çalışmalar yapan bir blogtur kendileri.

20 Ekim 2010

Elveda Kıvırcık Adam: Frank Rijkaard

2009 sezonu sonunda Bülent Korkmaz’ın ayrılacağını hepimiz geldiği gün biliyorduk. Önceki sezonda yönetim yaptıkları transferlerle bizlere umut veriyordu, yeni Galatasaray’ın temellerini 2008’de atmaya başladığımızı düşünüyorduk.

Ortadaki isimler herkesi heyecanlandırıyordu. G.Houllier gelirse ve Lyon ve özellikle L’Pool’daki oluşumu bizim içinde gerçekleştirebileceğini düşünüyorduk. Schuster’i ve daha nicesini değerlendiriyorken şapkadan tavşanı çıkartmıştı yine yönetim, hem de öyle böyle bir tavşan değil, Barça’nın belki de son 20 yıldaki en başarılı 2 döneminden birinin hakimi Frank Rijkaard’ı getirmiştik İstanbul’a.

19 Ekim 2010

Peki Ya Taraftar?


İçinde bulunduğumuz bu sıkıntılı günlerde TV, basın, internet siteleri ve bloglarda takımın bu durumda olmasının sorumluları tartışılıyor. Rijkaard, yönetim ve futbolcular bu mecralarda hatalarıyla beraber sıralanıyorlar. Tabii ki biz de bu konuyla ilgili bir değerlendirme yapacağız ama benim bu yazıda değinmek istediğim konu başlıkta da görüldüğü gibi taraftar odaklı. Takımın kötü gidişatını taraftara mal etmek gibi bir dengesizlik yapmayacağım ama düşünmemiz gereken en önemli noktalardan biri de özellikle taraftar üzerine düşen görevi ne kadarıyla yerine getirebiliyor.

17 Ekim 2010

GÖKSENİN KÖKSAL

Genç Erkekler GS-fb maçı;
Oyuncumuzun istatislikleri:38 sayı, 16 ribaund, 5 asist...
Doğal olarak maça damgasını vuran isim!!!!



İki senedir Basketbol Takımımızın Altyapısı'nda bu isim konuşuluyor. Göksenin Köksal. Gerçekten bir yıldız aday adayıydı. Bugünkü Erdemir maçını izledikten sonra yıldız adaylığına terfi ettiğini rahatça söyleyebilirim. Kendisi daha 19 yaşında olmasına rağmen, Euroleageu seviyesinin bile üstünde fiziği(1.95m boy ve hiç abartıyorum M.Jordan 19 yaşındayken o kadar fizikli değildi,inşallah Göksenin de kendisini geliştirir), oyunu bir oyun kurucu gibi süzmesi(altyapıda 1-2-3 pozisyonlarına oynamış olmasının avantajı), akıllı ve dirençli savunması, oyuncumuzun yatsınmaycak iyi yönleridir. En önemli özelliği ise winner olması. Bu özellikleri ile Milli Takım'a bu sene seçileceği kanattindeyim. Hiç mi eksiği tabiki var. Şu anlık en büyük zaafı dış atışları olarak gözüküyor. Bu eksiğini de Oktay Mahmudi ve takım arkadaşları Haluk ve Rochestie ile çalışarak gidereceği kanaatindeyim. Bir de maçlara süre alarak kendine güvenini iyice kazanacaktır. Yıllar sonra Kerem Tunçeri'nin ardından altyapıdan bir yıldız çıkartıyoruz. Hadi hayırlısı.



Not:Sarı Kırmızı ayakkabalar cuk oturmuş.

10 Ekim 2010

Alt Yapı ve Scouting

                                        

Sayın Adnan Polat her yerde açıklama yapıyor. Stadı bitiriyoruz, kulübü mali borçtan kurtarıyoruz, hocamız dünya çapında, transferlerimiz tam isabet, scoting ekibi kuruyoruz,altyapıyı geliştiriyoruz. En sonda söylediğini en başta yapsa idi, 3 senedir altyapıdan 3 oyuncu A takıma çıkıp(Barış ve Musatafa Sarp'ın yerine), doğru düzgün scout ekibi olup, Volkan Şen ve Sercan'ı iki sene önce almış olsa idi, şu anda stat bitmiş(Bir kere Şampiyonlar Ligi'ne girse idik elimizde fazladan 20 milyon $ olucaktı ve bunu rahatca stadın yapımına harcardık) , takımın sportif olarak başarılı ve taraftarda mutlu olurdu. Çok zaman kaybettik ama çözüm için ne yapılmalı? Çok basit Ajax ve Lyon iyi incelenip, bu modeller takımımıza uygulanmalıdır.

6 Ekim 2010

Futbolda Kötü Zemin

Yıllardır Türk futbolundaki sorundur stadyumların zemini. Belirli periyotlarda yenileniyordur elbet fakat hiç bir zaman çimlerimiz de çok iyi dediğimi hatırlamıyorum ben.


Şehirler 4 mevsimi bolca yaşıyor, yağmuru, karı, güneşi gören çimlerin bozulması futbol oynamayı güçleştirdiği gibi sakaklıklara da yol açıyor. Bucaspor'un sahasının ne halde olduğunu canlı yayında gördük. Topa vurunca, Bilica'nın açtığı çukur gibi çukurlar oluşur çimlerizde, futbolcuların ayağı takılır sakatlanır. Hakan Şükür'ün sakatlandığını hatırlıyorum sahanın zemini yüzünden ve ufak bir brainstorming ile bir kaç sakatlık daha hatırlayabiliriz kısa sürede.

5 Ekim 2010

Cimbomum | Dergi

94 yılı... İstanbul'a yeni taşınmış ilkokul 5'e giden bir çocuktuk daha. Galatasaray'ı Pazar akşamları TRT'den takip eden bir çocuk olarak maçları da gündüzleri radyoyu açıp dinlerdim.

Cimbomum dergisi de o zamanlar çıkmıştı, 25 yaş üstü hatırlar rahatça.Her hafta çıkan dergi belki çok kaliteli bir yapım değildi, yazı tarzı gayri-ciddiydi ama o zamanki çocuk ben için tam da olması gerektiği gibiydi.


4 Ekim 2010

Ulan Galatasaray !!!

Bugün okudum bu yazıyı, ekşisözlükten bloom nickli arkadaş paylaşmış zamanında. Bu günlerde böyle yazılara ihtiyaç var bence. 

Hagi'nin hırsı, Kewell'ın yüzündeki gülümseme, ilk yarısını 0-2 önde kapattıkları maçı 3-2 kaybeden Real Madrid'li futbolcuların şaşkınlığı, 5 metreden vurduğu kafayı Taffarel'in nasıl çıkardığını anlamaya çalışan Henry'nin boş gözlerle etrafa bakışıdır Galatasaray. Hagi'nin 30 metreden çatala astığı golün arkasından Sabri Ugan'ın attığı çığlık; Ömer Üründül'ün kupa gelince dudaklarından dökülen "korkunçç bir şeyy" feryadıdır. çıkık omzuna aldırmadan maça devam eden Bülent kaptan'ın inancına; uefa finalindeki son penaltıyı gole çeviren Popescu'nun deparına; Fatih Terim'in gözyaşlarına; Metin Oktay'ın "bizi sevenleri üzmeyelim baba" cümlesine bakmak gerekir ona dair sevginin ne olduğunu; nasıl bir şey olduğunu anlayabilmek için. Kimi zaman Meksika'da bir hapishane duvarında çıkar karşına adı, kimi zaman Ryan Giggs'in kariyerine dair anlattığı bir hikayede ya da Gregory Coupet'in bir röportajında... unutturmaz kendini, unutamazsınız. Türkiye denince Galatasaray gelir aklına dünyadaki bir çok kişinin. Hakan Şükür gelir, Hagi gelir, Popescu gelir, Fatih Terim gelir.

Galatasaraylı olmak, torununa, çocuğuna, arkadaşına, kardeşine anlatacak bir şeylerinin olmasını sağlar. Turgay Şeren'den bahseder eskiler, Coşkun Özarı'dan bahseder, Prekazi'den bahseder, Metin Oktay'ı düşürmez dilinden misal. Şampiyon kulüpler kupası'ndaki yarı finali anlatırlar. efsanevi Manchester maçlarına değinmemek olur mu? onu da yaparlar. ya da Neuchatel maçlarını. Biraz daha yaklaşırsın bugüne, 4 yıl üst üste şampiyonluk ve akabinde hiç yenilgi almadan gelen uefa kupası, süper kupa... 17 mayıs 2000 hani. Türkiye'nin tek yürek olduğu gün. Dünya üçüncüsü olan milli takım'ın ilk 11'indeki 7 futbolcu. Sivas'ta 5-3 biten maçta arda'nın hırsı; Hasan Şaş'ın umudu; Cevat hoca'nın inancı meze olur muhabbetlere.

Galatasaraylı olmak, futbol mevzubahis ise, yılmamayı öğrenmektir. Mamuttur galatasaray zira. 1-2'lik maçı son 10 dakikada 3-2 kaybeden Maldini'li Milan'ın sahadaki "n'oluyor a... k..." duruşudur. 10 kişi kalan takımın mücadelesini gören Arsene Wenger'in yüzündeki endişedir.

Yenilmiyor mu? Yeniliyor. Fark yemiyor mu en büyük rakibinden? yiyor. Adı sanı duyulmamış takıma elenip avrupa'ya veda etmiyor mu? ediyor. ama ne fark eder ki? neyi değiştirebilir tüm bunlar? sevgisini mi eksiltir taraftarının; inancını mı azaltır; daha az bağırmasını mı sağlar tribünde? hiçbiri.. hiçbirini yapamaz. o yüzden galatasaraylılık sadakat ister. sabır ister; her koşulda bağrına basmayı gerektirir takımı. kaypak aşklar gibi günübirlik olmamıştır; ezeldir, ebed olacaktır.


 Kötü günler yaşıyoruz, yaşadıkta zamanında, ilerde de yaşayacağız. Önemli olan, bize düşen görevde bu günlerde Galatasaray'a sahip çıkmak. 

2 Ekim 2010

K.Karabükspor 2 - 1 Galatasaray | Futbol Bunun Neresinde

Zor deplasman dendi, Arda-Baros yoksa takımın yarısı yok dendi, kötü zemin dendi, ne idüğü belirsiz bir hakem dendi, Emenike’yi tutacak Servet kadro dışı dendi, 12 sene önce Hagi’nin golü dendi…
Biz ne dedik? Umut var dedik, Cernat’ı kitlersek Emenike defansın içinde boğulur 5’te 15 yaparak döneriz İstanbul’a dedik. 

27 Eylül 2010

Lincoln - Elano - Misimovic | Akbabalar sıradakini bekliyor...

Medyanın Galatasaray nefreti üzerinde hemfikir olmayanımız yoktur heralde. Zamanında Hagi'yi bile eleştirebilen güzide (!) medyamız, ondan sonraki süreçte her oyuncumuza bir kulp takmayı başardı.

Bu yazı da 10 numara - lider oyuncu pozisyonu için geçen isimlere bakıyoruz.Felipe ile başlayan süreç Revivo ile devam etti. O zamanlardaki yorumcular şimdikilerle aynı olmadığından Lincoln-Elano-Misimovic üçgenini çizelim biz.

Lincoln ve Elano sürecini 2 paragrafta özetleyecek olursak...

Galatasaray 3 - 1 İstanbul BB | İşler Yoluna Girerken...

Geçen sezonki fırtına gibi sezon başlangıcından sonra ilk kez 4 maç üst üste kazanıyoruz sanırım. Eskişehir, Gaziantep, Bucaspor ve İBB. 
Parçalı formayı da Buca maçından sonra 2.defa üstüste giyiyoruz ki bu da bu sezon için bir ilk.



Sezona çok kötü başladık, üstüste gelen Sivas, Bursa mağlubiyetleri ile Galatasaray tarihinin sezon başlangıçları sorgulanmaya başlanmış ve yönetim-futbolcu-teknik heyet hedef tahtası olmuştu. Toparlanmak adına acil olarak gereken iyi futboldan ziyade alınacak 3 puanlardı. Son 4 maçtır bunu, kötü oynarken kazanmayı başarıyoruz ki yıllardır pek de beceremediğimiz bir durumdu bu.

26 Eylül 2010

Zvjezdan Misimovic

Öncelikle yeni transferlerimizin analizi ile ilgili bu kadar geciktiğim için özür dilerim, normalde daha önce yayınlayacaktım ama hem benim üşengeçliğim hem Dünya Basketbol Şampiyonası nedeniyle bugüne sarktı bu yazı. Gerçi ilk maç performanslarını da ekledim yazıda o açıdan biraz iyi oldu.

Zvjezdan Misimovic
Hücuma yönelik orta saha olarak takıma kattığımız Misimovic, Almanya'da Bayern Munich altyapısından yetişip, Bochum ve Nürnberg formalarını giydikten sonra Felix Magath yönetimindeki Wolfsburg'da yıldızlaşan bir futbolcu. Yıldızlaşma dediysek öyle sıradan bir şekilde değil tabii. Wolfsburg'un şampiyon olduğu sene yine takım arkadaşları Dzeko ve Grafite'yi geçip Bundesliga'nın En Değerli Oyuncusu ödülünün de sahibidir. Neyse genel olarak geçmişini çoğu yerde okuyup öğrendik zaten bu yüzden, ben biraz teknik özelliklerine değinmek istiyorum Misimovic'in.

14 Eylül 2010

Eski Sevgili: Şampiyonlar Ligi

Kurulduğu yıl Manchester zaferi ile beraber Şampiyonlar Liginin gediklisi olmaya başlayan bir takım olarak,  4yıldır Şampiyonlar Ligine özlem duyuyoruz.
Sayısız başarı yaşadığımız bu turnuva, takım olarak ismimizin Avrupa'da bilinirliğini arttığı gibi gelir olarak da büyük miktarları kasamıza koyuyordu. Geçen 4 senede, milyon dolarlarca yatırımın karşılığında bir türlü gelmeyen CL katılımı kulübü finansal olarak zor duruma soktu ve bu sene hep beraber bunun zorluğunu yaşadık. Bu yüzden Şampiyonlar Ligine katılım şampiyonluk kadar önem taşımalı bizler için.


13 Eylül 2010

Galatasaray - Gaziantepspor (Maç Öncesi)


Kötü başladığımız ligde 4. maçımıza bugün Ali Sami Yen'de Gaziantepspor'a karşı çıkıyoruz. Gaziantepspor bu sene yaptığı transferler ve Tolunay Kafkas'ı göreve getirmesiyle ayrı bir hava kazanmış durumda. Tolunay'ın felsefesine çabuk ayak uydurduklarını ilk 3 maçlarında beraberlik alarak gösterdiler. Yenemedikleri zaman yenilmiyorlar da. Kaliteli yabancı hücum silahları olan bir takım ve bizim defansımızdaki zaaflarımızı düşünürsek, Julio Cesar, Beto gibi isimlere dikkat etmemiz lazım.

Taçsız Kral Metin Oktay | 13.09.1991

2 Şubat 1936 - 13 Eylül 1991
Galatasaray tarihinin en büyük isiminin 19.ölüm yıl dönümünde onu saygıyla anıyoruz.
Onun gibisinin bir daha gelmeyeceğine geçtiğimiz senelerde defalarca kez şahit olduk. Bizlere düşen onu izleyememiş olan bizlere aktarılanları yeni nesille paylaşıp onu hakettiği yerlerde tutabilmek.

Onunla ilgili "bu video" yu kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum.

11 Eylül 2010

TAM ZAMANI

Klasik Milli Takım sakatlıklarını verdik ve lige dönüyoruz. Arda ve Hakan Balta eksiklikleriyle Antep maçına çıkacağız. Hocamız ilk geldiğinde, beklentilerimiz güzel futbol ve gençlerin A Takım'a kazandırılmasıydı. Geçen sene bundan pek bir örnek göremedik. Bunda takımın kadro olarak çok iyi olmasının, hocamızın gençleri tanımamasının, yüksek beklentinin ve 4-3-3(hayatlarında hiç oynamadıkları, sadece Barca'yı izlediklerinde gördükleri) sisteminin etkiliği olduğunu söyleyebiliriz. Şimdi tek hedefimiz şampiyonluk ve Türkiye Kupası, kadromuz gençlere yer açabilecek durunda ve taktiğimiz bekliyoruz ve umuyoruzki 4-2-3-1.

8 Eylül 2010

Milli Maçların Ardından Galatasaray

Yıllardır milli maçlar bizim için hep endişe dolu geçmiştir. En çok oyuncuyu veriyor olduğumuzdan dolayı hep sakatlık tehlikesini en çok hisseden takım oluruz. Bu sefer de 2 milli maçta 2 kayıp verdik. Pino, Elano ve diğer sakatlar iyileşiyor, Misimovic, Insua takıma adapte oluyor; her şey çok güzel olacak derken Hakan Balta ile Arda’nın sakatlıkları epey olumsuz etkileyecek bizi.

                      
         

6 Eylül 2010

4-3-3(2-1), 4-2-3-1, [4-1-4(2-2)-1]

4-1-4(2-2)-1

Takım büyük olasılıkla 4-3-3 veya 4-2-3-1 oynayacaktır ama son transferlerle birlikte şekillenen kadromuza uygun olabileceğini düşündüğüm 4-1-4-1 düzeni de bazı zamanlarda alternatif olarak düşünülebilir.




BAROS

ARDA - KEWELL (PINO)

M.SARP - MISIMOVIC (ELANO)

CANA

INSUA - H. BALTA - NEILL - SABRİ

UFUK




5 Eylül 2010

4-3-3(2-1), [4-2-3-1], 4-1-4(2-2)-1

4-2-3-1

4-3-3 e alternatif olarak oynayabileceğimiz, hatta şu anki kadro yapısında bize daha da uygun olduğunu düşündüğüm taktik 4-2-3-1.

İdeal 11’i de şu şekliyle oluşturabiliriz.
 
BAROS

ELANO(PINO) - MISIMOVIC – ARDA

CANA-AYHAN

SABRİ-NEILL-BALTA(SERVET)-INSUA

UFUK







4 Eylül 2010

4-3-3(2-1), 4-2-3-1, 4-1-4(2-2)-1

UEFA'dan elendik, eve döndük, transferler yapıldı ve önümüzde duble kupa heyacanı, size de garip ve komik geldi dimi? Neyse herşeye rağmen takımımızı izlemeye ve yorunlamaya devam edeceğiz.

Hocamızın oynatabileceği taktikler üzerinde durmak istiyorum bu yazıda. İlk olarak metresi:) 4-3-3 ile başlayalım.

1 Eylül 2010

2010-2011 Haziran-Eylül Transfer Raporu

Mayıs ayında sezonu 3. Bitirerek iki sezon üst üste Şampiyonlar Ligi şansını kaçırmıştık. Takımın oynadığı oyun çoğu maçta tat vermemiş ve komple eleştirilen mevkilerimiz vardı.

Sezon sonunda yapılan değerlendirmelerde ortak kanı, takımın kanayan yarasının kale- defansif ortasahalar ve bekler olduğu yönündeydi (ki Şef Gümüş Kıvrım’da yazdığımız ilk yazılar da bunun üzerineydi).

Yönetim bu sezon biraz daha değişik bir transfer politikası ile başlattı transfer sürecini. Takımdaki kadro şişkinliğini azaltmak adına bazı oyuncuları bonservisleri karşılığında satarken, elindeki yıldızlarını da para ederlerken satma çabasındaydı. Sebebi artık hepimizin aşina olduğu Uefa kriterleri. Bu doğrultuda başlayan transfer sezonu bugün itibariyle kışa kadar bitmiş oluyor. Bu sürece önce tablo olarak bakalım.
 
 GELENLER   17 m €              GİDENLER        15 m €

L.Cana 4.5 m €                        M.Topal 5 m €

J.Pino 3 m €                             A.K.Keita 8.15 m €

S.Özkan -
Ali Turan -                               Emre Güngör 2 m TL
Insua 750k- kiralık                  Uğur Uçar 1.3 m TL
Misimoviç 7 m €                 
Musa Çağıran 500 k               Özgürcan - Erhan Şentürk- Murat Akca- Semih Kaya- F. Kocaoğlu
M.Battal -                               S.Eylik - Ç.Güngör (kiralık)
Çağlar Birinci 1.5 m €

30 Ağustos 2010

Double Integral Çözülür mü?





Double integral mühendisin baş belasıdır çünkü tam tek integrali yeni öğrenmişken, yeniden ızdırab olur mühendise. Galatasaray'ın şu anda sorunlarını çözmek için doeble integrale ihtiyaç vardır. Birinci değişken yönetim, ikincisi ise transfer.

27 Ağustos 2010

Karpaty Lviv 1-1 Galatasaray / Avrupa Fatihi (?)

Bu maç için konuşulacak hiç bir şey yok.
Taktiksel bir yazı yazmanın haceti yok.
Karşında değil 10 kişi 15 kişi oynasada yenmen gereken bir rakip var, ama ruhunu kaybetmiş futbolcularla adamlar 5 kişi kalsa bile yeneceğimizi düşünemiyoruz..

26 Ağustos 2010

Karpaty Lviv - Galatasaray (Maç Öncesi)

Sezon başından gibi her şeyin ters gitmesi yetmezmiş gibi Ukrayna'ya Elano ve Kewell olmadan geldi Galatasaray. İlk maçtan önce yazdığım analizinden farklı olarak, bu maçta hem deplasmanda oynayacağız hem de ilk maça oranla daha zayıf bir kadro ile mücadele edeceğiz.

Bu sefer geriye düşsek de takımı motive edecek ateşlemeye çalışacak bir Kewell yok kadroda. Bir kaç maçtır durgun olan Kaptan Arda'ya bu maçta çok görev düşüyor. Artık kimin ne dediğini bırakıp, takımın kaptanı olduğunu hatırlaması ve omuzlarındaki yükün farkına varıp ona göre davranması lazım. Taraftarın bu maç için ondan başka umudu yok. Gerçekçi düşünürsek takımın nasıl oynayacağı tamamen onun performansıyla doğru orantılı gelişecek.

25 Ağustos 2010

25 Agustos 2000 [Süper Kupa Bizim]

Tam 10 sene önce Avrupa'daki 2.kupamızı kazanıyorduk.
25 Ağustos 2000... 
Galatasaray 2-1 Real Madrid.

24 Ağustos 2010

SABIR KÜPÜ GALATASARAY

Biliyorum herkes bu takımın kötülüğünü dinlemekten sıkıldı ve herkes nasıl çözülür yazıları yazmaya başladı. Bir tanede benden olsun :)

23 Ağustos 2010

Galatasaray - Bursaspor: 0 - 2 (Acizlik...)

Maçtan hemen sonra yazıyı yazmak için bilgisayar başına oturduğumda kafamda bir türlü yazıya nasıl başlayacağımı oluşturamadım, takımda o kadar çok değinilecek nokta ve karışıklıklar var ki ve bunlarla beraber yine bir sürü anlam veremediğim olaylar oluyor ki, maçın ardından oluşan moralsizlik ve sinirden dolayı sabah nispeten daha sakin kafayla yazmaya karar verdim.

22 Ağustos 2010

Maç Öncesi: GALATASARAY - Bursaspor

Ligin 2.haftasında geçen sezonun şampiyonu ile karşılaşıyoruz. Geçen sezon gol dahi atamadığımız (1-0, 0-0) Bursaspor karşısında ne yazikki mutlak favori, olarak çıkmıyoruz maça.

21 Ağustos 2010

Hokus Pokus:Yine Yeniden Adnan Sezgin


Adnan Polat klasiğini yaptı ve adaşını yeniden göreve getirdi. Bu ikili bu seneki takımımızın günahını da sevabını da alacak iki isim. Geçmişi fazla irdelemeden,Sezgin'in geçmişine bakarsak kara lekelerden önümüzü göremeyiz(Bknz:İstanbulspor,prim), bu seneki icraatlara bir bakalım.

20 Ağustos 2010

Galatasaray 2-2 Karpaty Lviv... Daha Kötü Başlayamazdık

Galatasaray’da oynamanın gerekliliklerinin başında o ruhu sahada yansıtmak gelir. Kaliteli kadrolar kurmak, usta teknik hocalarla çalışmak başarının kesin çözümü olsaydı geçen sezon kupaları süpürmemiz gerekirken 2006’da şampiyonluk yerine ilk 3’ü zorlayan bir takım olmamız gerekirdi.

19 Ağustos 2010

Avrupalı GalataSaray [Derwall 1985– Fatih Terim 1996 dönemi]

Derwall’in teknik direktörlüğe gelişi ile her anlamda modernleşmeye başlayan Galatasaray’da artık Ali Sami Yen’in unutulmaz sözleri uygulanmaya başlanıyor ve Avrupa’da ses getiren galibiyetler çıkartılmaya başlanıyordu. O günlerde atılan tohumlar sayesinde ilerliyen yıllarda Şampiyon Klüpler Kupası yarı finali, UEFA ve Süper kupa zaferleri, Şampiyonlar Ligi Çeyrek finali ile beraber nice zaferler kazanılmıştı.

85-86 senesinde Derwall yönetiminde ilk Avrupa tecrübemizi kupa galipleri kupasında yaşıyorduk. İlk turda Widzew Lodz’u eleyen Galatasaray 2.turda o sezon yarı finale çıkan Uerdingen’e eleniyordu. 87-88 sezonunda Şampiyon Klüpler Kupasında, ilk turda Gerets’li kadrosuyla kupayı alacak olan PSV’e 3-0 lık maçın rövanşında efsaneler arasına geçmiş 2-0’lık galibiyete rağmen eleniyorduk. Rövanş maçı ile ilgili Şef Gümüş Kıvrım; takımın kaybederken çok şey kazandığını, ortaya koydukları irade ile neler yapabilecekleri kendileri de dahil olmak üzere herkese gösterdiğini söylüyordu.

18 Ağustos 2010

Galatasaray - FC Karpaty Lviv (Maç Öncesi Analiz)


Yıllarca menajerlik oyunları oynamama ve Avrupa Futbolu'nu elimden geldiğince takip etmeme rağmen Karpaty Lviv ismini ilk defa kura çekimi torbalarına baktığım zaman görmüştüm. Geçmişi hakkında hiçbir şey bilmediğim bu takım hakkında internetten elde ettiğim kısıtlı bilgi ve bugün Hürriyet'te çıkan Mircea Lucescu'nun bir kaç sözü dışında elimde çok da fazla bir şey yok.

16 Ağustos 2010

Sivasspor 2-1 Galatasaray… Hedefimiz Ne?

11’imiz. Aykut- Ali Turan,Servet,Neill,Balta- Sarp,Ayhan, Cana, Arda, Çolak, Kewell



Maç başlamadan önce kadrolar verildiğinde Battal-Baros ikilisinden biri yerine Kewell’i forvette gördük. Emre Çolak’lı ortasaha ne yapar, ortasahamız Cana ile nasıl oynar diye düşünerek başladık maça.



15 Ağustos 2010

1995-1996=?2010-2011




Sezon 1995-1996, Souness'ın ve futbolun ilahı İngiltere'den gelen 3 futbolcu transferiyle, takımın uçmaması için hiçbir neden yoktu. (Marsh, Venison ve Saunders) Ama ilk yedi haftada alınan G.B. ve Trabzon mağlubiyetleri sezonun geleceğini açık seçik gösteriyordu.


Kadroya bakarsak;

14 Ağustos 2010

Maç Öncesi: 1. Hafta Sivasspor-GALATASARAY

Geçen sezon o maçı yenseydik belki Şampiyon olucaktık belki 2. Olup Şampiyonlar Ligi’ndeydik. 93. Dakikda Mehmet Yıldız(takımızda görmeyi çok istemişimdir) tüm umutlarımızı çöpe attı.(Barış’ın yaptığı faül ve sonrasında gördüğü kırmızı kartı da unutmak elde değil, Bank Asya topçusu olduğunu o maçta da kanıtlamıştı) Sivaslılar’ın da şampiyon olmuş gibi sevindiklerini de unutmadık.
2010-2011 sezonuna, anlayacağınız üzere Sivas maçıyla başlıyoruz.

8 Ağustos 2010

JUPP DERWALL… Türk Futbolunun ve Galatasaray’ın kaderini değiştiren adam...

1984 yılı Galatasaray tarihi için çok önemli bir yıl olacaktı. Galatasaray teknik direktöreü Tomislav Ivic, sezonun açılmasına kısa bir zaman kala İtalya'dan teklif aldığını öne sürerek takımdan ayrılmıştı. Dönemin başkanı Ali Tanrıyar, -klübun bu günlere gelmesindeki payı yadsınamaz- takımın başına kısa sürede başarılı bir hoca getirmesi gerekmişti. Alp Yalman ve Faruk Süren Derwall ile görüşmek için Almanya'ya gitmiş fakat ısrarla hayır yanıtı almıştı en başlarda. Konuşmalar aşamasında İstanbul'a gelen Derwall; klübü, tesisleri, antreman sahalarını gördükten sonra yöneticilerin ona yaklaşımı ve klübun uzun vadeli bir değişim amaçlaması sonucunda Galatasaray'ın antrenörü olmayı kabul eder. 
1984 yılı

LORIK CANA(The ULTIMATE HARDMAN)



Geçen sezon başında, tüm Galatasaraylılar'ın efsane kadro olarak adlandırdığı takımın sezon sonu hüsranının üç sebebini önceki yazılarımızda anlatmıştık. Defansla forvetin arasındaki mesafeyi 65-70 metreye uzatan ortasahalarımızdan, teknik heyet ve yönetim de bıkmış ki(taraftar olarak biz zaten tükendik)ilk transfer olarak Lorik Cana'yı gördük.

OFK Belgrad - Galatasaray: 1 - 5 (Büyüksün Prekazi)


İlk maçta 2-0'lık skor avantajını koruyamayan Galatasaray, ikinci maça aynen ilk maçta olduğu gibi hızlı başladı. Güzel bir korner organizasyonundan gelen M. Sarp'ın kafa golü ve yine M. Sarp'ın orta saha da topu kapıp defansın arasına yolladığı topu Kewell'in gol yapmasıyla oluşan 2-0'lık skor ve çok geçmeden gelen Belgrad golü ile kafalarda ilk maçın etkisiyle soru işaretleri oluştu. İkinci yarının başında gelen OFK Belgrad baskısıyla takım defansında bocalamalar yaşayan takımımız, beklenmedik bir anda gele penaltı ve kırmızı kartla 3. golü bularak rahatladı ve rahatlığın getirmiş olduğu etki ile 4. ve 5. golleri bularak farklı bir skorla maçı bitirdi.

4 Ağustos 2010

GK, [DR-DL], DM

Öncelikle bek analizlerini yazdığım halde geç yayınladığım için özür dilerim. Takımda en önemli sorunlardan biri haline gelmiş fakat yaklaşık 7-8 senedir (Hakan Ünsal, Ergün Penbe, Capone ve Perez'den beri) çoğunlukla vasatı aşamayan futbolcularla doldurduğumuz bu mevkiler maalesef bu transfer döneminde de çok dikkate alınmadı.

Teknik açıdan bakacak olursak iyi bir bekin görevi takımın oynadığı taktiğe ve sisteme göre değişebilir. Takımımızın oynadığı sistemde beklerin normalden daha önde oynayan kanat oyuncularına hücumda destek vermesi ve aynı zamanda defansa yardımı sınırlı olan bu oyuncuların defansif açıklarını da kapatması lazım. Bu açıdan baktığımızda kondisyonu iyi, geriye çabuk dönebilen ve kademeye girme becerileri yüksek bek oyuncularına ihtiyacımız olduğu ortaya çıkıyor.

Takımızın geçen sene ilk 11'de oynayan ve bu sene yine ilk 11 oynayacak gibi gözüken iki beki Sabri Sarıoğlu ve Hakan Balta'yı inceleyelim..

2 Ağustos 2010

[GK],DR-DL,DM

Ati'nin defansif ortasahaları değerlendirmesi, Mustafa Sarp'ı yermesinin ardından bizde kalecilerimizi değerlendirelim.
Geçen Seneki Takımımızın En Büyük Üç Sorunundan Biri Olan 

Kaleciler 
 Kalecilerin Nitelikleri;



*Sogukkanlılık
*Oyunu okuma (ceza sahası hakimiyeti)
*Yer tutabilme
*Yan toplar
*Refleks
*Topu oyuna sokabilme

Kalecilik için futbol sahasındaki en zor görev diyebiliriz, yaptıklarından ziyade yapamadıklarından dolayı yargılanırlar. Kalecilik o yüzden bir anlamda diş fırçalamak gibidir. Fırçalarsın fırçalarsın bir şey olmaz ama fırçalamadığında çürür, sorun çıkartır.(Cech-Nihat 2008)

31 Temmuz 2010

GK,DR-DL,[DM]




Öncelikle herkese merhabalar. Erdem'e yazısı için teşekkür edip, direk konuya girelim.

2009-2010 sezonunda takımımızın başarısızlığının sebeblerini irdeleyerek yazılarımıza başlıyacağız. Hepimizde CM/FM oynamış insanlar olarak, takımımızın üç bölgesinde büyük sorunlar olduğuna karar verdik. GK,DR-DL ve DM.

Ben ilk olarak defansif orta sahaları değerlendireceğim.


Geçen Seneki Takımımızın En Büyük Üç Sorunundan Biri Olan





Defansif Orta Sahalar

Defansif Orta Sahanın Nitelikleri;
• Güçlü ve dayanıklı
• Karşı takım hücum yaparken alan paylaşımını ayarlayabilen
• Karşı takım oyuncularını yıldırabilen(Gerek hırsıyla gerek sertliğiyle)
• Oyunu geriden kurabilen
• Natural Born Leader(Bilerek ingilizce kullandım, daha vurucu oldu:))
*Sıralama en gerekli niteliklerden eksra niteliklere doğru yapılmıştır.

HOŞBULDUK !!



Yeni sezonun ilk resmi maçı ile birlikte biz de üç arkadaş birlikte bir yola çıkmaya karar verdik. Uzun zamandır üçümüzün de aklında olan fakat hiçbirimizin bir türlü bireysel olarak faaliyete geçiremediği blog oluşturma fikrini en sonunda bir araya gelerek gerçekleştirmeye karar verdik. Böylece “Şef Gümüş Kıvrım” ortaya çıktı.


Çoğunlukla ortak paydamız olan “Galatasaray” üzerine sürekli birbirimizle sözlü diyalog şeklinde paylaştığımız fikirlerimizi ve görüşlerimizi artık “Şef Gümüş Kıvrım”da muhtemelen önce kendi kendimize ve yakın çevremizle, sonrasında ise ulaşabildiğimiz diğer blog takipçileriyle paylaşacağız.


Öncelikle nedir “Şef Gümüş Kıvrım”… ’80 Avrupa Şampiyonu, ’82 Dünya Kupası finalisti Batı Almanya’nın başında bulunan, 1984 – 1987 yılları arasında ise Galatasaray’ımızda görev yapmış efsane teknik direktörümüz Jupp Derwall’in lakabı. Jupp Derwall kendimizi bilmeye başladığımız ve Galatasaray taraftarı olduğumuz yıllarda takımızın başındaydı ve sonrasında Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finali, Kupa Galipleri Kupası çeyrek finali, Manchester zaferi ve ilk Şampiyonlar Ligi macerası, 4 sene üst üste o zamanki adıyla Türkiye 1. Futbol Ligi Şampiyonluğu, UEFA Kupası ve Süper Kupa, Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali gibi başarılar zincirine imza atmış takımımızın temellerinin atılmasını sağlayan yüce kişilikti. Üçümüzün de Galatasaraylı olmamızda büyük pay sahibi olduğuna inandığımız efsane hocamızın lakabından daha yakışır bir blog ismi bulamazdık.


Gelelim biz kimiz? Kısaca kendimi ve diğer yazar arkadaşlarımı tanıtmaya çalışayım…

- Yasin Tuna (GoldenAxe), ODTÜ Çevre Mühendisliği mezunu, mesleğini yapmakta, Galatasaray ile uzaktan yakından bağlantılı ne kadar web sitesi, forum varsa hepsine üyedir ve bazılarında çok aktiftir.

- Atila Yalçın (Ati), o da ODTÜ Çevre Mühendisliği mezunu ama mesleğini yapmıyor kendisi, özel bir firmada dış ticaret uzmanı olarak çalışıyor, Galatasaray fanatiği, zaman zaman objektifliğini kaybetse de Galatasaray sevgisindendir, bu forumun adımlarının atılmasında bizi teşvik eden ve isim konusunda yol gösteren şahıs

- Ben Erdem Baltalı (erdemba), tahmin etmişsinizdir ben de ODTÜ Çevre Mühendisliği mezunuyum, kendime ait iki adet şirketim bulunmakta biri organizasyon üstüne, biri de ithalat – ihracat üzerine… Çekirdek ailemde Galatasaraylı kimse olmamakla birlikte tamamen o zaman ki hür irademle (artık ne kadar varsa) bu güzel renkleri ve takımı seçmişim, ne de iyi etmişim…


Hepimiz Ankara’da yaşıyoruz ve bulduğumuz her fırsatta Ali Sami Yen’deki yerimizi alıyoruz.


Son olarak blogumuzda diğer takımları çok irdelemeden mümkün olduğunca sadece Galatasaray’ımızla ilgili yazılar bulacaksınız… Başka takım taraftarları hoş görsünler burası Galatasaray ile ilgili bir yer ve o kadar da objektif olmamızı beklemesinler. Amacımız Galatasaray’ımızla ilgili iyi kötü fikirlerimizi, eleştirilerimizi burada dile getirmek… Yanlış düşüncelerimiz, bazılarının hoşuna gitmeyecek fikirlerimiz olabilir, bunlar doğaldır, hemen galeyana gelmeyelim lütfen, mantıklı ve tutarlı her türlü düşünceye ve eleştiriye açığız…


Gerisi ilerideki yazılarımızda… HOŞBULDUK…