30 Aralık 2010
NE ŞİDDET, NE LİNÇ, SADECE HERKESE EŞİT ADALET!
Galatasaraylılardan spor kamuoyuna bir çağrı:
26 Aralık 2010 tarihinde Florya Metin Oktay tesislerinde oynanan U17 Galatasaray-Fenerbahçe maçının devre arasında yaşanan nahoş olaylar kamuoyunu üzmüş ve korkutmuştur. Profesyonel sporun eşiğinde bulunan çocuk yaştaki gençlerin her ne sebeple olursa olsun şiddete maruz kalmalarının mazur görülecek hiç bir yanı yoktur.
Kınama, üzüntüleri dile getirme, ihmalden dolayı özür dileme ile sınırlı tepkilerin ve ilgili federasyonlar tarafından kulüplere yönelik verilen muhtelif cezaların bugüne kadar şiddetle mücadeleye dişe dokunur bir katkısı olmadığı aşikardır. Bu boşluğu doldurma iddiasıyla hazırlanan Sporda Şiddetle Mücadele Yasa Tasarısı’nın ana amacı da şiddeti tetikleyen, körükleyen, şiddet olaylarının önüne geçilemez düzeyde kitleselleşmesine yol açan bütün unsurların bilaistisna tespiti, cezalandırılması ve spor müsabakalarının dışına atılmasıdır.
Dehşet ve ibretle izlemekteyiz ki, 26 Aralık 2010 tarihinden bugüne kadar Galatasaray – Fenerbahçe U17 maçında çıkan olaylarla ilgili süreç, gerek medya gerekse her iki kulübün yöneticileri tarafından, öngörülebilecek en vahim şekilde ele alınmaktadır.
Yazılı ve görsel medyaya yansıyan ve kamuoyuna sunulan bilgi ve yorumlar, olayı aydınlatma ve benzer olayların tekerrürüne mani olma isteğinden çok, insanların özel hayatlarını ve bilgilerini deşifre etmeye varan bir dezenformasyon bombardımanı şeklinde sürdürülmektedir. Öncelikle bütün bu süreçte yayınlanan görüntüler eksiktir. Kamuoyuna sunulan bilgiler, olayların tamamının sağlıklı ve rasyonel algılanmasını sağlamaktan uzaktır. Bu şekliyle de kolayca saha içinde kalması sağlanabilecek bir tartışmanın, seyircilerin müdahil olduğu bir şiddet eylemine dönüşmesine nelerin yol açtığı gündem dışı bırakılmaktadır.
Üstüne üstlük bu eksik ve yanıltıcı teşhis, giderek, insanların özel hayatını görsel ve sesli ifşa eden gerçek ve tüzel kişiler hakkında çeşitli hapis ve para cezası öngörmekte olan TCK’nun 134. maddesi hilafına açıkça suç unsuru içeren bir linç kampanyasına dönüşmüştür.
Pazar gününden beri FBTV’den aldığı görüntülerle eksik ve yanlı haber yapan NTV ve NTVSpor kanalı ile, saat başı olayla ilgili gözaltına alınan kişilerin isimlerini ve ne iş yaptıklarını ifşa eden FBTV yasayı alenen ihlal etmektedirler. Bu yayınlar, sosyal paylaşım alanlarında ve taraftar sitelerinde çeşitli kullanıcı isimleriyle tehdit girişimlerine de yol açmaktadır.
Uygulanan şiddet ve yapılan hataların karşılıklı olduğu açıktır. Adalet eşit dağıtılmalıdır. Bir şiddet olayından ders çıkartmak, gerçeklikten kopmak ve yargı sürecine girmiş olan failleri, yasaları hiçe sayarak bir linç kampanyasının hedefi haline getirmek değildir. Tam aksine, adaletin bu suretle eksik tecellisi, yasal sorumluların görevlerinin gereğini yerine getirmemeleri ve linç kültürü vicdanlarda daha vahim yaraların açılmasına neden olur.
Bu çerçevede:
1 – 26 Aralık 2010 tarihinde Florya Metin Oktay tesislerinde oynanan U17 Galatasaray-Fenerbahçe maçı devre arasında yaşanan olayların seyirciyi de kapsayacak şekilde büyümesinde ağır sorumluluğu bulunan ve görgü tanıklarınca biri Fenerbahçe takımı görevlisi, digeri üzerinde kahverengi deri mont olan en az iki kişinin soruşturma kapsamına alınması en azından hukuki bir zorunluluktur. Ayrıca, bu insanların yayınlanan görüntülerde de Galatasaraylı oyuncuları yumrukladıkları net olarak görülmektedir.
2 – Sorumsuz ve medya etiğine uymayan yayınları yapan kanallar ile sosyal paylaşım alanlarında gözaltına alınan kişileri ve ailelerini tehdit edenlerin internet üzerinden işlenen suçlar kapsamında, haklarında gerekli işlemlerin yapılması; ayrıca bu tür yayınların “Devam eden bir dava ile ilgili” olmaları hasebiyle acilen durdurulması hukuk ve adalet adına diğer bir sorumluluktur.
Bütün bu fotoğrafta, asıl ibret verici olan, Galatasaray ve Fenerbahçe yönetimlerinin sergiledikleri tutumdur.
TFF’nin ifadesiyle, Sporda Şiddet Yasası ve bu yasa çerçevesinde beklenen tavır değişiklikleri içinde en önemlisi, kulüp yöneticilerinin kendi kulüplerinin en önemli çıkarının şiddetin önlenmesi olduğunda birleşmeleridir.
26 Aralık 2010 U17 maçı sonrası Fenerbahçe yönetiminin tutumu hiç de şaşırtıcı değildir. Gerek kendi televizyon kanalları, gerekse medya uzantıları vasıtasıyla süratle bir mağdur/saldırgan temeli oluşturulmuş, yukarıda belirtilen yasadışılığa aldırılmaksızın bu temelde bir kampanya açılmış durumdadır. Böylesi sağlam bir kurguyu bu kadar hızlı sahneye koyanlardan, olayların başlamasına yol açan oyuncularını ve görevlilerini sportif olarak cezalandırma yoluna gitmelerini ve kendi müdahale alanları dahilindeki diğer tahrikçileri yargı sürecine katmalarını beklemek büyük saflık olacaktır.
Şaşırtıcı olan, görünürde şiddetle mücadele uğruna kendi kulüplerinin mağduriyetine aldırmayan Galatasaray Spor Kulübü yöneticilerinin tutumudur.Tavırları şiddetle mücadelenin ruhuna uygun görünmekle birlikte, olayların bütünüyle aydınlatılmasına; eksik görüntü ve tanıklıkların yargıya iletilmesine; halen yargıya intikal etmiş olanlar dışında başka sorumluların da yargılanmasına katkıda bulunmamak, fiilen şiddete çanak tutmaktır.
GSK Yönetim Kurulu olaylar karşısındaki mevcut duruşuyla, son derece geniş bir taraftar kitlesi tarafından “kritik bir olayda rakip takımın üzüntüsünü paylaşan akl-ı selim yöneticiler” olarak değil, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün geçmiş pek çok olayda olduğu gibi bu olayda da kendisine çıkar sağlamaya çalışan geleneksel politikalarının destekçileri olarak algılanacaktır.
26 Aralık 2010 tarihinden bugüne kadar yaşanan süreç, bugüne kadarki şekliyle tüm spor kamuoyuna Sporda Şiddet Yasası’nın ne kadar elzem olduğunu değil, hangi düzeyde tedbir ve müeyyide içerirse içersin hiç bir yasanın, uygulamada adalet hiçe sayıldığı, günlük çıkar ve düşmanlıklar alenen körüklenmeye devam edildiği müddetçe hiç bir faydası olamayacağını ispat etmektedir.
Spor müsabakalarında şiddeti bitirmek için adil uygulamaların yeni yasal düzenlemelerden daha önemli olduğunun bilinciyle, 26 Aralık 2010 tarihinde yarım kalan Galatasaray – Fenerbahçe arasındaki maç dahil olmak üzere geçmiş bütün spor müsabakalarında vuku bulmuş şiddetin her türlüsünü bütün kalbimizle bir kez daha kınıyoruz.
GALATASARAYLILAR
20 Aralık 2010
Dogru Giden Tek Şey : Parçalı Forma
Büyük planlar kurduğumuz teknik heyeti yollamışız, takımın 2 büyük yıldızını küstürmüşüz-uyuşamamışız ve göndermekten beter etmişiz, yıllar sonra Avrupa'ya eleme turunda veda etmişiz ve devre arasına eksi (-) averajla girmişiz. Bunca kötülüğün yanında sezona başlarken parçalı formaya da hasret kalıyorduk. Alternatif forma olarak çıkartılan Aslanlı ve Mercan formaları giyerek reklamını yapıyorduk Galatasaray şirketi olarak.
Sezona Eurocup maçları altında OFK Belgrad maçları ile başladık ve Mercan forma ile tanıştık bu iki maçta. Daha sonraki 5 maçlık süreçte 4 defa Aslanlı formayı giyerek sahada sarı-kırmızı olamadık ki bu maçların yarısını son sezonunu yaşadığımız Ali Sami Yen'de oynadık.
Metin Oktay'ın ölümünü andığımız gün oynayacağımız Gaziantep maçına resmi site Aslan'lı forma ile çıkacağımızı açıkladığı andan itibaren taraftarta homurdanmalar haklı olarak başladı. Böylesi bir günde de Parçalıyı Gaziantep'in bütün formalarının parçalı ile renk karmaşına yol açacağını sebebiyle de olsa giyemem son derece acıydı.
Gaziantep maçına kadar 1 kere tercih ettiğimiz parçalı formayı daha sonra hiç çıkartmadık Ali Sami Yen'de.
İlk yarı boyunca ufak bir excel çalışması yapıp formaların giyilme durumunu çıkarttım.
20 Ekim 2010
Elveda Kıvırcık Adam: Frank Rijkaard
19 Ekim 2010
Peki Ya Taraftar?
İçinde bulunduğumuz bu sıkıntılı günlerde TV, basın, internet siteleri ve bloglarda takımın bu durumda olmasının sorumluları tartışılıyor. Rijkaard, yönetim ve futbolcular bu mecralarda hatalarıyla beraber sıralanıyorlar. Tabii ki biz de bu konuyla ilgili bir değerlendirme yapacağız ama benim bu yazıda değinmek istediğim konu başlıkta da görüldüğü gibi taraftar odaklı. Takımın kötü gidişatını taraftara mal etmek gibi bir dengesizlik yapmayacağım ama düşünmemiz gereken en önemli noktalardan biri de özellikle taraftar üzerine düşen görevi ne kadarıyla yerine getirebiliyor.
17 Ekim 2010
GÖKSENİN KÖKSAL
Oyuncumuzun istatislikleri:38 sayı, 16 ribaund, 5 asist...
Doğal olarak maça damgasını vuran isim!!!!
İki senedir Basketbol Takımımızın Altyapısı'nda bu isim konuşuluyor. Göksenin Köksal. Gerçekten bir yıldız aday adayıydı. Bugünkü Erdemir maçını izledikten sonra yıldız adaylığına terfi ettiğini rahatça söyleyebilirim. Kendisi daha 19 yaşında olmasına rağmen, Euroleageu seviyesinin bile üstünde fiziği(1.95m boy ve hiç abartıyorum M.Jordan 19 yaşındayken o kadar fizikli değildi,inşallah Göksenin de kendisini geliştirir), oyunu bir oyun kurucu gibi süzmesi(altyapıda 1-2-3 pozisyonlarına oynamış olmasının avantajı), akıllı ve dirençli savunması, oyuncumuzun yatsınmaycak iyi yönleridir. En önemli özelliği ise winner olması. Bu özellikleri ile Milli Takım'a bu sene seçileceği kanattindeyim. Hiç mi eksiği tabiki var. Şu anlık en büyük zaafı dış atışları olarak gözüküyor. Bu eksiğini de Oktay Mahmudi ve takım arkadaşları Haluk ve Rochestie ile çalışarak gidereceği kanaatindeyim. Bir de maçlara süre alarak kendine güvenini iyice kazanacaktır. Yıllar sonra Kerem Tunçeri'nin ardından altyapıdan bir yıldız çıkartıyoruz. Hadi hayırlısı.
Not:Sarı Kırmızı ayakkabalar cuk oturmuş.
10 Ekim 2010
Alt Yapı ve Scouting
Sayın Adnan Polat her yerde açıklama yapıyor. Stadı bitiriyoruz, kulübü mali borçtan kurtarıyoruz, hocamız dünya çapında, transferlerimiz tam isabet, scoting ekibi kuruyoruz,altyapıyı geliştiriyoruz. En sonda söylediğini en başta yapsa idi, 3 senedir altyapıdan 3 oyuncu A takıma çıkıp(Barış ve Musatafa Sarp'ın yerine), doğru düzgün scout ekibi olup, Volkan Şen ve Sercan'ı iki sene önce almış olsa idi, şu anda stat bitmiş(Bir kere Şampiyonlar Ligi'ne girse idik elimizde fazladan 20 milyon $ olucaktı ve bunu rahatca stadın yapımına harcardık) , takımın sportif olarak başarılı ve taraftarda mutlu olurdu. Çok zaman kaybettik ama çözüm için ne yapılmalı? Çok basit Ajax ve Lyon iyi incelenip, bu modeller takımımıza uygulanmalıdır.
6 Ekim 2010
Futbolda Kötü Zemin
Şehirler 4 mevsimi bolca yaşıyor, yağmuru, karı, güneşi gören çimlerin bozulması futbol oynamayı güçleştirdiği gibi sakaklıklara da yol açıyor. Bucaspor'un sahasının ne halde olduğunu canlı yayında gördük. Topa vurunca, Bilica'nın açtığı çukur gibi çukurlar oluşur çimlerizde, futbolcuların ayağı takılır sakatlanır. Hakan Şükür'ün sakatlandığını hatırlıyorum sahanın zemini yüzünden ve ufak bir brainstorming ile bir kaç sakatlık daha hatırlayabiliriz kısa sürede.
5 Ekim 2010
Cimbomum | Dergi
Cimbomum dergisi de o zamanlar çıkmıştı, 25 yaş üstü hatırlar rahatça.Her hafta çıkan dergi belki çok kaliteli bir yapım değildi, yazı tarzı gayri-ciddiydi ama o zamanki çocuk ben için tam da olması gerektiği gibiydi.
4 Ekim 2010
Ulan Galatasaray !!!
Hagi'nin hırsı, Kewell'ın yüzündeki gülümseme, ilk yarısını 0-2 önde kapattıkları maçı 3-2 kaybeden Real Madrid'li futbolcuların şaşkınlığı, 5 metreden vurduğu kafayı Taffarel'in nasıl çıkardığını anlamaya çalışan Henry'nin boş gözlerle etrafa bakışıdır Galatasaray. Hagi'nin 30 metreden çatala astığı golün arkasından Sabri Ugan'ın attığı çığlık; Ömer Üründül'ün kupa gelince dudaklarından dökülen "korkunçç bir şeyy" feryadıdır. çıkık omzuna aldırmadan maça devam eden Bülent kaptan'ın inancına; uefa finalindeki son penaltıyı gole çeviren Popescu'nun deparına; Fatih Terim'in gözyaşlarına; Metin Oktay'ın "bizi sevenleri üzmeyelim baba" cümlesine bakmak gerekir ona dair sevginin ne olduğunu; nasıl bir şey olduğunu anlayabilmek için. Kimi zaman Meksika'da bir hapishane duvarında çıkar karşına adı, kimi zaman Ryan Giggs'in kariyerine dair anlattığı bir hikayede ya da Gregory Coupet'in bir röportajında... unutturmaz kendini, unutamazsınız. Türkiye denince Galatasaray gelir aklına dünyadaki bir çok kişinin. Hakan Şükür gelir, Hagi gelir, Popescu gelir, Fatih Terim gelir.
Galatasaraylı olmak, torununa, çocuğuna, arkadaşına, kardeşine anlatacak bir şeylerinin olmasını sağlar. Turgay Şeren'den bahseder eskiler, Coşkun Özarı'dan bahseder, Prekazi'den bahseder, Metin Oktay'ı düşürmez dilinden misal. Şampiyon kulüpler kupası'ndaki yarı finali anlatırlar. efsanevi Manchester maçlarına değinmemek olur mu? onu da yaparlar. ya da Neuchatel maçlarını. Biraz daha yaklaşırsın bugüne, 4 yıl üst üste şampiyonluk ve akabinde hiç yenilgi almadan gelen uefa kupası, süper kupa... 17 mayıs 2000 hani. Türkiye'nin tek yürek olduğu gün. Dünya üçüncüsü olan milli takım'ın ilk 11'indeki 7 futbolcu. Sivas'ta 5-3 biten maçta arda'nın hırsı; Hasan Şaş'ın umudu; Cevat hoca'nın inancı meze olur muhabbetlere.
Galatasaraylı olmak, futbol mevzubahis ise, yılmamayı öğrenmektir. Mamuttur galatasaray zira. 1-2'lik maçı son 10 dakikada 3-2 kaybeden Maldini'li Milan'ın sahadaki "n'oluyor a... k..." duruşudur. 10 kişi kalan takımın mücadelesini gören Arsene Wenger'in yüzündeki endişedir.
Yenilmiyor mu? Yeniliyor. Fark yemiyor mu en büyük rakibinden? yiyor. Adı sanı duyulmamış takıma elenip avrupa'ya veda etmiyor mu? ediyor. ama ne fark eder ki? neyi değiştirebilir tüm bunlar? sevgisini mi eksiltir taraftarının; inancını mı azaltır; daha az bağırmasını mı sağlar tribünde? hiçbiri.. hiçbirini yapamaz. o yüzden galatasaraylılık sadakat ister. sabır ister; her koşulda bağrına basmayı gerektirir takımı. kaypak aşklar gibi günübirlik olmamıştır; ezeldir, ebed olacaktır.
Kötü günler yaşıyoruz, yaşadıkta zamanında, ilerde de yaşayacağız. Önemli olan, bize düşen görevde bu günlerde Galatasaray'a sahip çıkmak.
2 Ekim 2010
K.Karabükspor 2 - 1 Galatasaray | Futbol Bunun Neresinde
Biz ne dedik? Umut var dedik, Cernat’ı kitlersek Emenike defansın içinde boğulur 5’te 15 yaparak döneriz İstanbul’a dedik.
27 Eylül 2010
Lincoln - Elano - Misimovic | Akbabalar sıradakini bekliyor...
Galatasaray 3 - 1 İstanbul BB | İşler Yoluna Girerken...
Parçalı formayı da Buca maçından sonra 2.defa üstüste giyiyoruz ki bu da bu sezon için bir ilk.
Sezona çok kötü başladık, üstüste gelen Sivas, Bursa mağlubiyetleri ile Galatasaray tarihinin sezon başlangıçları sorgulanmaya başlanmış ve yönetim-futbolcu-teknik heyet hedef tahtası olmuştu. Toparlanmak adına acil olarak gereken iyi futboldan ziyade alınacak 3 puanlardı. Son 4 maçtır bunu, kötü oynarken kazanmayı başarıyoruz ki yıllardır pek de beceremediğimiz bir durumdu bu.
26 Eylül 2010
Zvjezdan Misimovic
Zvjezdan Misimovic
Hücuma yönelik orta saha olarak takıma kattığımız Misimovic, Almanya'da Bayern Munich altyapısından yetişip, Bochum ve Nürnberg formalarını giydikten sonra Felix Magath yönetimindeki Wolfsburg'da yıldızlaşan bir futbolcu. Yıldızlaşma dediysek öyle sıradan bir şekilde değil tabii. Wolfsburg'un şampiyon olduğu sene yine takım arkadaşları Dzeko ve Grafite'yi geçip Bundesliga'nın En Değerli Oyuncusu ödülünün de sahibidir. Neyse genel olarak geçmişini çoğu yerde okuyup öğrendik zaten bu yüzden, ben biraz teknik özelliklerine değinmek istiyorum Misimovic'in.
14 Eylül 2010
Eski Sevgili: Şampiyonlar Ligi
13 Eylül 2010
Galatasaray - Gaziantepspor (Maç Öncesi)
Kötü başladığımız ligde 4. maçımıza bugün Ali Sami Yen'de Gaziantepspor'a karşı çıkıyoruz. Gaziantepspor bu sene yaptığı transferler ve Tolunay Kafkas'ı göreve getirmesiyle ayrı bir hava kazanmış durumda. Tolunay'ın felsefesine çabuk ayak uydurduklarını ilk 3 maçlarında beraberlik alarak gösterdiler. Yenemedikleri zaman yenilmiyorlar da. Kaliteli yabancı hücum silahları olan bir takım ve bizim defansımızdaki zaaflarımızı düşünürsek, Julio Cesar, Beto gibi isimlere dikkat etmemiz lazım.
Taçsız Kral Metin Oktay | 13.09.1991
2 Şubat 1936 - 13 Eylül 1991 |
Onunla ilgili "bu video" yu kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum.
11 Eylül 2010
TAM ZAMANI
8 Eylül 2010
Milli Maçların Ardından Galatasaray
6 Eylül 2010
4-3-3(2-1), 4-2-3-1, [4-1-4(2-2)-1]
Takım büyük olasılıkla 4-3-3 veya 4-2-3-1 oynayacaktır ama son transferlerle birlikte şekillenen kadromuza uygun olabileceğini düşündüğüm 4-1-4-1 düzeni de bazı zamanlarda alternatif olarak düşünülebilir.
BAROS
ARDA - KEWELL (PINO)
M.SARP - MISIMOVIC (ELANO)
CANA
INSUA - H. BALTA - NEILL - SABRİ
UFUK
5 Eylül 2010
4-3-3(2-1), [4-2-3-1], 4-1-4(2-2)-1
4-3-3 e alternatif olarak oynayabileceğimiz, hatta şu anki kadro yapısında bize daha da uygun olduğunu düşündüğüm taktik 4-2-3-1.
İdeal 11’i de şu şekliyle oluşturabiliriz.
BAROS
ELANO(PINO) - MISIMOVIC – ARDA
CANA-AYHAN
SABRİ-NEILL-BALTA(SERVET)-INSUA
UFUK
4 Eylül 2010
4-3-3(2-1), 4-2-3-1, 4-1-4(2-2)-1
Hocamızın oynatabileceği taktikler üzerinde durmak istiyorum bu yazıda. İlk olarak metresi:) 4-3-3 ile başlayalım.
1 Eylül 2010
2010-2011 Haziran-Eylül Transfer Raporu
Sezon sonunda yapılan değerlendirmelerde ortak kanı, takımın kanayan yarasının kale- defansif ortasahalar ve bekler olduğu yönündeydi (ki Şef Gümüş Kıvrım’da yazdığımız ilk yazılar da bunun üzerineydi).
Yönetim bu sezon biraz daha değişik bir transfer politikası ile başlattı transfer sürecini. Takımdaki kadro şişkinliğini azaltmak adına bazı oyuncuları bonservisleri karşılığında satarken, elindeki yıldızlarını da para ederlerken satma çabasındaydı. Sebebi artık hepimizin aşina olduğu Uefa kriterleri. Bu doğrultuda başlayan transfer sezonu bugün itibariyle kışa kadar bitmiş oluyor. Bu sürece önce tablo olarak bakalım.
GELENLER 17 m € GİDENLER 15 m €
L.Cana 4.5 m € M.Topal 5 m €
J.Pino 3 m € A.K.Keita 8.15 m €
S.Özkan -
Ali Turan - Emre Güngör 2 m TL
Insua 750k- kiralık Uğur Uçar 1.3 m TL
Misimoviç 7 m €
Musa Çağıran 500 k Özgürcan - Erhan Şentürk- Murat Akca- Semih Kaya- F. Kocaoğlu
M.Battal - S.Eylik - Ç.Güngör (kiralık)
Çağlar Birinci 1.5 m €
30 Ağustos 2010
Double Integral Çözülür mü?
27 Ağustos 2010
Karpaty Lviv 1-1 Galatasaray / Avrupa Fatihi (?)
Taktiksel bir yazı yazmanın haceti yok.
Karşında değil 10 kişi 15 kişi oynasada yenmen gereken bir rakip var, ama ruhunu kaybetmiş futbolcularla adamlar 5 kişi kalsa bile yeneceğimizi düşünemiyoruz..
26 Ağustos 2010
Karpaty Lviv - Galatasaray (Maç Öncesi)
Bu sefer geriye düşsek de takımı motive edecek ateşlemeye çalışacak bir Kewell yok kadroda. Bir kaç maçtır durgun olan Kaptan Arda'ya bu maçta çok görev düşüyor. Artık kimin ne dediğini bırakıp, takımın kaptanı olduğunu hatırlaması ve omuzlarındaki yükün farkına varıp ona göre davranması lazım. Taraftarın bu maç için ondan başka umudu yok. Gerçekçi düşünürsek takımın nasıl oynayacağı tamamen onun performansıyla doğru orantılı gelişecek.
25 Ağustos 2010
25 Agustos 2000 [Süper Kupa Bizim]
25 Ağustos 2000...
Galatasaray 2-1 Real Madrid.
24 Ağustos 2010
SABIR KÜPÜ GALATASARAY
23 Ağustos 2010
Galatasaray - Bursaspor: 0 - 2 (Acizlik...)
22 Ağustos 2010
Maç Öncesi: GALATASARAY - Bursaspor
21 Ağustos 2010
Hokus Pokus:Yine Yeniden Adnan Sezgin
Adnan Polat klasiğini yaptı ve adaşını yeniden göreve getirdi. Bu ikili bu seneki takımımızın günahını da sevabını da alacak iki isim. Geçmişi fazla irdelemeden,Sezgin'in geçmişine bakarsak kara lekelerden önümüzü göremeyiz(Bknz:İstanbulspor,prim), bu seneki icraatlara bir bakalım.
20 Ağustos 2010
Galatasaray 2-2 Karpaty Lviv... Daha Kötü Başlayamazdık
19 Ağustos 2010
Avrupalı GalataSaray [Derwall 1985– Fatih Terim 1996 dönemi]
85-86 senesinde Derwall yönetiminde ilk Avrupa tecrübemizi kupa galipleri kupasında yaşıyorduk. İlk turda Widzew Lodz’u eleyen Galatasaray 2.turda o sezon yarı finale çıkan Uerdingen’e eleniyordu. 87-88 sezonunda Şampiyon Klüpler Kupasında, ilk turda Gerets’li kadrosuyla kupayı alacak olan PSV’e 3-0 lık maçın rövanşında efsaneler arasına geçmiş 2-0’lık galibiyete rağmen eleniyorduk. Rövanş maçı ile ilgili Şef Gümüş Kıvrım; takımın kaybederken çok şey kazandığını, ortaya koydukları irade ile neler yapabilecekleri kendileri de dahil olmak üzere herkese gösterdiğini söylüyordu.
18 Ağustos 2010
Galatasaray - FC Karpaty Lviv (Maç Öncesi Analiz)
Yıllarca menajerlik oyunları oynamama ve Avrupa Futbolu'nu elimden geldiğince takip etmeme rağmen Karpaty Lviv ismini ilk defa kura çekimi torbalarına baktığım zaman görmüştüm. Geçmişi hakkında hiçbir şey bilmediğim bu takım hakkında internetten elde ettiğim kısıtlı bilgi ve bugün Hürriyet'te çıkan Mircea Lucescu'nun bir kaç sözü dışında elimde çok da fazla bir şey yok.
16 Ağustos 2010
Sivasspor 2-1 Galatasaray… Hedefimiz Ne?
Maç başlamadan önce kadrolar verildiğinde Battal-Baros ikilisinden biri yerine Kewell’i forvette gördük. Emre Çolak’lı ortasaha ne yapar, ortasahamız Cana ile nasıl oynar diye düşünerek başladık maça.
15 Ağustos 2010
1995-1996=?2010-2011
14 Ağustos 2010
Maç Öncesi: 1. Hafta Sivasspor-GALATASARAY
2010-2011 sezonuna, anlayacağınız üzere Sivas maçıyla başlıyoruz.
8 Ağustos 2010
JUPP DERWALL… Türk Futbolunun ve Galatasaray’ın kaderini değiştiren adam...
1984 yılı |
LORIK CANA(The ULTIMATE HARDMAN)
Geçen sezon başında, tüm Galatasaraylılar'ın efsane kadro olarak adlandırdığı takımın sezon sonu hüsranının üç sebebini önceki yazılarımızda anlatmıştık. Defansla forvetin arasındaki mesafeyi 65-70 metreye uzatan ortasahalarımızdan, teknik heyet ve yönetim de bıkmış ki(taraftar olarak biz zaten tükendik)ilk transfer olarak Lorik Cana'yı gördük.
OFK Belgrad - Galatasaray: 1 - 5 (Büyüksün Prekazi)
İlk maçta 2-0'lık skor avantajını koruyamayan Galatasaray, ikinci maça aynen ilk maçta olduğu gibi hızlı başladı. Güzel bir korner organizasyonundan gelen M. Sarp'ın kafa golü ve yine M. Sarp'ın orta saha da topu kapıp defansın arasına yolladığı topu Kewell'in gol yapmasıyla oluşan 2-0'lık skor ve çok geçmeden gelen Belgrad golü ile kafalarda ilk maçın etkisiyle soru işaretleri oluştu. İkinci yarının başında gelen OFK Belgrad baskısıyla takım defansında bocalamalar yaşayan takımımız, beklenmedik bir anda gele penaltı ve kırmızı kartla 3. golü bularak rahatladı ve rahatlığın getirmiş olduğu etki ile 4. ve 5. golleri bularak farklı bir skorla maçı bitirdi.
4 Ağustos 2010
GK, [DR-DL], DM
Teknik açıdan bakacak olursak iyi bir bekin görevi takımın oynadığı taktiğe ve sisteme göre değişebilir. Takımımızın oynadığı sistemde beklerin normalden daha önde oynayan kanat oyuncularına hücumda destek vermesi ve aynı zamanda defansa yardımı sınırlı olan bu oyuncuların defansif açıklarını da kapatması lazım. Bu açıdan baktığımızda kondisyonu iyi, geriye çabuk dönebilen ve kademeye girme becerileri yüksek bek oyuncularına ihtiyacımız olduğu ortaya çıkıyor.
Takımızın geçen sene ilk 11'de oynayan ve bu sene yine ilk 11 oynayacak gibi gözüken iki beki Sabri Sarıoğlu ve Hakan Balta'yı inceleyelim..
2 Ağustos 2010
[GK],DR-DL,DM
*Sogukkanlılık
*Oyunu okuma (ceza sahası hakimiyeti)
*Yer tutabilme
*Yan toplar
*Refleks
*Topu oyuna sokabilme
Kalecilik için futbol sahasındaki en zor görev diyebiliriz, yaptıklarından ziyade yapamadıklarından dolayı yargılanırlar. Kalecilik o yüzden bir anlamda diş fırçalamak gibidir. Fırçalarsın fırçalarsın bir şey olmaz ama fırçalamadığında çürür, sorun çıkartır.(Cech-Nihat 2008)
31 Temmuz 2010
GK,DR-DL,[DM]
2009-2010 sezonunda takımımızın başarısızlığının sebeblerini irdeleyerek yazılarımıza başlıyacağız. Hepimizde CM/FM oynamış insanlar olarak, takımımızın üç bölgesinde büyük sorunlar olduğuna karar verdik. GK,DR-DL ve DM.
Ben ilk olarak defansif orta sahaları değerlendireceğim.
Geçen Seneki Takımımızın En Büyük Üç Sorunundan Biri Olan
Defansif Orta Sahanın Nitelikleri;
• Güçlü ve dayanıklı
• Karşı takım hücum yaparken alan paylaşımını ayarlayabilen
• Karşı takım oyuncularını yıldırabilen(Gerek hırsıyla gerek sertliğiyle)
• Oyunu geriden kurabilen
• Natural Born Leader(Bilerek ingilizce kullandım, daha vurucu oldu:))
*Sıralama en gerekli niteliklerden eksra niteliklere doğru yapılmıştır.
HOŞBULDUK !!
Yeni sezonun ilk resmi maçı ile birlikte biz de üç arkadaş birlikte bir yola çıkmaya karar verdik. Uzun zamandır üçümüzün de aklında olan fakat hiçbirimizin bir türlü bireysel olarak faaliyete geçiremediği blog oluşturma fikrini en sonunda bir araya gelerek gerçekleştirmeye karar verdik. Böylece “Şef Gümüş Kıvrım” ortaya çıktı.
Çoğunlukla ortak paydamız olan “Galatasaray” üzerine sürekli birbirimizle sözlü diyalog şeklinde paylaştığımız fikirlerimizi ve görüşlerimizi artık “Şef Gümüş Kıvrım”da muhtemelen önce kendi kendimize ve yakın çevremizle, sonrasında ise ulaşabildiğimiz diğer blog takipçileriyle paylaşacağız.
Öncelikle nedir “Şef Gümüş Kıvrım”… ’80 Avrupa Şampiyonu, ’82 Dünya Kupası finalisti Batı Almanya’nın başında bulunan, 1984 – 1987 yılları arasında ise Galatasaray’ımızda görev yapmış efsane teknik direktörümüz Jupp Derwall’in lakabı. Jupp Derwall kendimizi bilmeye başladığımız ve Galatasaray taraftarı olduğumuz yıllarda takımızın başındaydı ve sonrasında Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finali, Kupa Galipleri Kupası çeyrek finali, Manchester zaferi ve ilk Şampiyonlar Ligi macerası, 4 sene üst üste o zamanki adıyla Türkiye 1. Futbol Ligi Şampiyonluğu, UEFA Kupası ve Süper Kupa, Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali gibi başarılar zincirine imza atmış takımımızın temellerinin atılmasını sağlayan yüce kişilikti. Üçümüzün de Galatasaraylı olmamızda büyük pay sahibi olduğuna inandığımız efsane hocamızın lakabından daha yakışır bir blog ismi bulamazdık.
Gelelim biz kimiz? Kısaca kendimi ve diğer yazar arkadaşlarımı tanıtmaya çalışayım…
- Yasin Tuna (GoldenAxe), ODTÜ Çevre Mühendisliği mezunu, mesleğini yapmakta, Galatasaray ile uzaktan yakından bağlantılı ne kadar web sitesi, forum varsa hepsine üyedir ve bazılarında çok aktiftir.
- Atila Yalçın (Ati), o da ODTÜ Çevre Mühendisliği mezunu ama mesleğini yapmıyor kendisi, özel bir firmada dış ticaret uzmanı olarak çalışıyor, Galatasaray fanatiği, zaman zaman objektifliğini kaybetse de Galatasaray sevgisindendir, bu forumun adımlarının atılmasında bizi teşvik eden ve isim konusunda yol gösteren şahıs
- Ben Erdem Baltalı (erdemba), tahmin etmişsinizdir ben de ODTÜ Çevre Mühendisliği mezunuyum, kendime ait iki adet şirketim bulunmakta biri organizasyon üstüne, biri de ithalat – ihracat üzerine… Çekirdek ailemde Galatasaraylı kimse olmamakla birlikte tamamen o zaman ki hür irademle (artık ne kadar varsa) bu güzel renkleri ve takımı seçmişim, ne de iyi etmişim…
Hepimiz Ankara’da yaşıyoruz ve bulduğumuz her fırsatta Ali Sami Yen’deki yerimizi alıyoruz.
Son olarak blogumuzda diğer takımları çok irdelemeden mümkün olduğunca sadece Galatasaray’ımızla ilgili yazılar bulacaksınız… Başka takım taraftarları hoş görsünler burası Galatasaray ile ilgili bir yer ve o kadar da objektif olmamızı beklemesinler. Amacımız Galatasaray’ımızla ilgili iyi kötü fikirlerimizi, eleştirilerimizi burada dile getirmek… Yanlış düşüncelerimiz, bazılarının hoşuna gitmeyecek fikirlerimiz olabilir, bunlar doğaldır, hemen galeyana gelmeyelim lütfen, mantıklı ve tutarlı her türlü düşünceye ve eleştiriye açığız…
Gerisi ilerideki yazılarımızda… HOŞBULDUK…